Gece sivrisinekler bizleri mahvetmişti. Naylon çadırının içinde, tabiri caizse sıcaklardan kavrulmuştuk. Akrep ve hatta yılan korkusundan çadırın kapısı niyetiyle yapılan naylonu kaldıramıyorduk. Yüzümüz, kollarımız, hâsılı görünen bütün yerlerimiz şişmiş, kaşıya kaşıya kanatmıştık. İyi ki yanımızda küçük çocuk yoktu. Küçük çocuklu olan ailelerin hallerini, hayal bile etmek istemiyorum.

Nihayet sıra para vermeye gelmişti. Tabi referanslı olduğumuz için, hiç yevmiye pazarlığı yapamamıştık. “Herhalde hakkımız olanı verir” diye düşünüyorduk. Ancak düşüncemizde yanılmıştık, hem de çok yanılmıştık. “Şu kadar yevmiyeniz oldu, şu kadar yarım yevmiye oldu…” falan derken, “siz erkeklerin yevmiyesi 15 lira, kadınların ki 10 liradan ( komşu bahçelerde çalışan herkes 20 lira alıyor)  şu kadar eder” demez mi? Sinirden köpürmeye başladım. Baktım kötü olacağım,  davranışlarım değişecek; “Bana bak zalim adam, şeytan adam, senin hakkın nedir biliyorum; ama neyse boş ver. Sende vicdan, merhamet, insanlık, hak diye bir şey yok, Allah seni bildiği gibi yapsın. Sen en iyisi mi onları da verme, senin olsun. Ben de senden zenginim, annem, babam rahmetli olmuş. Farz etki onların hayrına çalıştım. Helâl hoş olsun” dedim. “Senden para da almam!” diye de yemin ettim. “Sanma ki ben fakirliğimden geldim, çocukların hatırı için, bu sene böyle oldu. Adıyaman da olsaydın, seni tek ayaküstünde bekletirdim, ama neyse, şimdi senin işçiliğini yaptık, senin lâflarını dinliyorum!” diye devam ettim. Terk edip evine gitti.

Yanımıza yandaki bahçe sahibi gelmişti. “Amca boş ver onu, gelip ben de çalışın, ne kadar yevmiye isterseniz veririm” dedi. “Bir daha mı çalışmak, aman Allah korusun!” dedim. “Amca vallahi sizin gibisini görmedim, bu çalışmanıza ne isterseniz veririm. Siz var ya siz, bir aylık işi, on günde bitirdiniz, siz nasıl çalışıyorsunuz ya! Ben hiç böyle çalışanı/çalışma görmedim vallahi!” Dedi. “Yok, artık daha çalışmayız” diyerek reddettim. Şimdi anlaşıldı, neden sürekli yanımıza geldiği, Demek ki sürekli bizi gözlemliyormuş. Kendi işini de bize yaptırmakmış niyeti.

Biz eşyalarımız toplayınca, oğlu traktörü getirmişti. Eşyalarımızı yükledik. Evlerinim önünde durduk. Zalim adam, paramızı vermek istedi. “Almam!’” dedim. Çocuklara da “parayı alırsanız, sizi döverim!” dedim. Ben onunla konuşurken, oğlu yevmiyemizi 20 liradan olacak şekilde, çocuklara vermiş. Sonradan anlattıklarına göre, çocuklar bir çuval kayısı çekirdeği istemişler, onu da parayla almışlardı. Sağ salim eve dönmüştük. Kayısı toplama maceramız da böylece sona ermişti.

Gerçek yaşanmış bir ırgatlık hikâyesi anlattım sizlere. “Hepsi benim rastladığım gibi mi?” derseniz, elbette değil. İyi olanlar da şüphesiz var. Ancak bizim şansımıza iyi olmayanlar denk gelmişti. Anlattıklarım dışında, bihakkın davranış sergileyenleri tenzih ederim. Irgatlık yapan insanları, insan yerine koymayanlar, onları kötü muamelelerde bulananlar, yeme, içme, yatma, konusunda farklı hareket edenler, hakkını gasp edenler, her zaman olmuştur, bundan sonra da illa ki olacaktır.

Benim gibilerin istisnai durumları dışında, kimsenin zevkine ırgatlığa gitmeyeceğinin bilinmesini isterim. Kimse o zorluğu, rezilliği ve rezaleti yaşamak istemez. Eğer insanlar bulundukları yerde, hayatımı idame edecek kadar geçimlerini sağlayabilirlerse, hiç kimsenin ırgatlığa gideceğini zannetmiyorum. Bu kayısı toplama olur, fındık olur, fıstık, elma, narenciye toplama olur, pamuk toplama işi olur, hiç fark etmez.

Nerede bir hasat varsa, orada da çalışmaya gelen/giden, ırgat olarak gidenler, çalışanlar, üç aşağı, beş yukarı, herkes biraz fazla, biraz eksik, aynı şeyleri yaşıyorlardır. Gidenlerin anlattıklarından, daha kötü şartlarda çalıştıklarına şahit olabiliyoruz.

Irgatlık, asla bazı insanların kaderi olmamalıdır. Irgatlık damgasıyla yaftalananlar, yollarda ölmek zorunda değiller, ömür boyu sakat olarak yaşamak zorunda değiller, başkalarını memnun etmek adına kendileri, çeşitli eziyetlere katlanmak zorunda değiller. Onların da insanca yaşamaya hakları var. Onların da diğer insanlar gibi yaşama, yeme, içme, barınma ve hayat standartları yüksek, kaliteli bir ömür sürme hakları vardır. Bunun sağlanması gerekir. Yoksa hep ırgat olarak, bu yollarda öleceğiz ya da sakat kalacağız. (Bitti)

 

Kerim BAYDAK

[email protected]