Aslında İnsan da Kelebek misali!...

Kanatları üzerinde uçtuğu sürece özgürdür, özgür olduğu sürece mutludur.

Denizin ortasında tek başına yelken açarken, fırtına ve kasırgaya aldırış etmeden, belki maviye umut yolculuğudur bu.

Ne çırpınışlar vardır ki sesinizi duyuramadığınız, ne hayaller vardır ki, peşinde koştuğunuz!...

O'nu ilk defa bir açılışta tanıdım. Ayak üstü bir selamlaşma ve akabinde ilerleyen sohbetimizle Anadolu'da yürekli bir kadını tanıma fırsatı buldum. Konuşma esnasında Yazar olduğunu, kitabının çıktığını ve oracıkta, Kelebeklerin Çırpınışı " isimli kitabını bana hediye etti. Kitap okumayı çok severim dedim. Çünkü her kitap bir dünyadır, ayrı bir olgunluk kazandırır insana. Ne güzel dedim, siz yazar mısınız?... Evet, AMA öyle Üniversite filan okumadım, ilkokul mezunuyum. İsmim Şahinder Öncü Fırat dedi ve ekledi, " Bu kitabı üç yıl boyunca herkesten gizli saklı, aydınlanıp kararan televizyon ışığında yorgun argın uykumdan çalarak yazdım.Çünkü cehalet çok güçlüydü, cehalete karşı sessizce bir savaş açmıştım. Cehalet yaşadığımız coğrafyayı o kadar köreltmişti ki, kadınlar okumaz deniliyordu oysa ilkokul da öğrenmiştik Mustafa Kemal Atatürk meclisi kurarken kadınlara da toplumda yer vermişti.

Ülkemizi düşmanların elinden kurtaran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyeti ilan etmesi ile kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı yani hayatlarında Özgür karar verme hakkı tanındı. Atatürk'ten itibaren ülkemizde kadınlarımızın her meslekte önleri açıktır.Bunu sakın unutmayın arkadaşlar!...

Cahil kalmış bir toplum gerçekten verimsiz kurak toprağa benzer, verim veremez."diyordu sevgili Şahinder.

Kitabı heyecanla okumaya başladım. Akçınar köyünde bir Sema Öğretmenin cehaletle mücadelesini anlatıyor. Toplumumuzun düşmanı cehalet, cehalettin düşmanı ise öğretmendir.

Ailem vazgeçersin, gittiğin gibi geri gelirsin dediler. Ama ben oradaki çocukların okumaya ihtiyaçlarının var olduklarını gördüm küçük çocukların yüzündeki o masum pırıl pırıl bakışları, okuma hevesleri beni çok etkilemişti. İnsanlarla bilgimi paylaşırım demiştim ve paylaştım da en çok kız öğrencilerim bana destek oluyorlardı çok iyi anlaşıyorduk. Her şeyimizi paylaşıyorduk. Öğrenci öğretmen ilişkisinden daha yakındık.

Kız öğrencilerim Okula gitmeyi çok istiyorlardı. Ama ortada çok büyük bir adaletsizlik vardı. Köyde kız çocukları okutulmuyordu. Oralarda erkek çocuk okur, kız çocuğu ise evinde oturur iş görürmüş. Oysa küçük kız öğrencilerimin o kadar güzel hayalleri vardı ki anlatamam. Her biri kendilerine göre meslekler bulmuştu. Çok azimliydiler. Yazık ettiler.Pırıl pırıl hayalleri olan kız çocuklarımın umut dolu yarınlarını kararttılar. Onlara seçme hakkı vermediler. Onları okutup destek olacaklarına aksine bir ömür köylerinde müebbette mahkum ettiler. (S.101)

Kitaptaki Nazlı karakteri törelere ,geleneklere inat kız çocuklarının okumasının önemine inanmış ve bu ukteyle yaşamıştır. İnsan bazen en zor yerde en güzel hayali kurar işte öyle . O asla hayalinden vazgeçmemiş. Düşüncelerini gizli de olsa kaleme dökmüş. O bu cesareti Sema Öğretmeninden almıştı.

Sema öğretmen kız çocukları okumalı diyordu, törelerin cenderesine sıkışmış ailelere bunu anlatmak elbette kolay değildi.Anne babalar; "şimdi kız çocuklarımızı okula gönderdik diyelim. Bunlar tek başına kasabada olamazlar. Bizler de onlar için kasabaya taşınamayız. Erkek olsa hadi neyse başının çaresine bakar. Ben hayatta kızımı tek başına kasabaya gönderemem. Hadi kasaba neyse oradaki Okul bitince büyük şehire gidip orada bir okul daha bitmesi gerekiyormuş. Hem okula göndersek kızları evdeki işleri kim yapacak?... Önümüz yaz onca hayvanları kim sağacak, evdeki işleri, tarladaki işleri bilirsiniz. Kızlar çok çalışkan insanlardır; evdeki işleri yaparlar, bizlere tarlada da yardım ederler . Bir nevi kolumuz kanadımızdırlar. Hem okumak kızlara göre değil diyorlardı" ( s.44,45)

Evet, bu anlayıştır ki, Akçınar köyündeki Zeliha gelin törelere karşı çıktı, eşi ölünce onu eşinin erkek kardeşiyle evlendireceklerdi. Töreler böyle emrediyordu. Karşı çıkanın sonu belliydi. Yargısız infaz, ölümdü. O buna rağmen çocuklarını bir gece yarısı tatlı uykularından uyandırarak köyden kaçtı. Kimsenin izini sürmeyeceği bir yere gitti, vazgeçmedi, çocuklarını okuttu. Kızı öğretmen oldu, Oğlu doktor olacaktı, yıllar sonra özlem duyduğu köye gelme zamanı gelmişti. Zeliha gelin gelmişti gelmesine ama törenin kurbanı olmaktan kurtulamadı.

Bir yazımda demiştim ya, "Onlar Öldüler, Töreler Yaşadı" diye !...

Sahi neydi töre?...

İnsanların kendi koymuş olduğu kurallara esir olmasına mı töre diyorsunuz?...

Töre Savunmasız biçare kadınlara zorla bir şeyler kabullendirmek mi?...

Kitabın son sayfasında gözyaşlarımı tutamamıştım, bir anda içimdeki ses uyan Fatma,kendine gel dedi. Kardelenler için yazmalısın, Şahinderler için !...

Kelebekler kafeste çırpınırken sesini duyan olsun diye !...

Büyük usta Nâzım Hikmet diyor ya,

"Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa "

Ben de diyorum ki, Ben yazmasam, Sen yazmazsan karanlıklar nasıl çıkar aydınlığa?...

Anadolu 'nun yürekli kadını Şahinder belki okuyamadı AMA kitabıyla okuyamayan tüm genç kızların sesi oldu. Kahta'dan yükselen bir ses ,"Şahinder Fırat Öncü" Yürekten alkışlıyorum, yolunuz açık olsun. 06.08.2022

Fatma Ulubey

Bir 2 kişi, ayakta duran insanlar ve kitap görseli olabilir

293Asım Öcal, Fatma Ulubey ve 291 diğer kişi

115 Yorum

8 Paylaşım

Beğen

Yorum Yap

Paylaş