Uzun zamandır gündemde tutulmaya çalışılan ve şehrin trafiğini rahatlatması noktasında büyük umutlar yüklenen köprülü kavşak yapımına başlandı nihayet. İtiraf etmek gerekirse yakın zamanda başlanılmasına pek ihtimal verilmiyordu. Vesile olanlara müteşekkiriz.
Darısı diğer kavşaklara…
Muhtemelen memleketimde yapılan ilk köprülü kavşak olduğu için inşaatının halka yaşattığı sıkıntılar pek iyi hesaplanmamış. Planlama veya öngörü zor iş tabi, tecrübe gerekir, bilgi beceri gerekir.
Zira kazmanın vurulduğu ilk günden itibaren vatandaşların yaşadığı ve yaşamaya devam ettiği sıkıntılar yüzünden neredeyse zaruri görülen köprülü kavşağın adeta gereksizliği konuşulur oldu.
Umarım aşılır. Ama günü birlik değişen tedbirlerle nasıl aşılır, nereye kadar gidilir, doğrusu kestiremiyorum.
Başka yerde olsa günler öncesinden vatandaşlar ikaz edilir, alternatif güzergâhlar belirlenip ilan edilir ve olası sıkıntılar hesaplanarak günlük değişen değil köklü tedbirler alınırdı. Hatta kaç gün süreceği, ne zaman biteceği bile halka bir şekilde bildirilirdi. Bildiğim kadarıyla herkes birbirine sorarak öğrenmeye çalışıyor, haliyle de farklı zamanlar söyleniyor.
Dedim ya memleketimde yapılan ilk köprülü kavşak, acemiliğimiz bundan olmalı.
Kış kapıda, yağmurda yaşarda daha çok sıkıntılar yaşamayız inşallah.
Geç de olsa köprülü kavşak yapılması takdire şayan elbette. Bunun inşaatının getireceği sıkıntılar da olacak, vatandaş olarak razıyız. Yeter ki güzel şeyler yapılsın. İtirazımız alınan tedbirlerin yeterli olmayışına.
Bu biraz da bugüne kadar şehrimi anlaşılmaz bir şekilde ihmal eden, umursamayan, sığ ve öngörüsüz zihniyetlerle alakalı ama neyse…
Geçelim başka mevzuya.
2011 yılında “Hizmet için Hizmetiçi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Girişi şöyleydi:
“Türkiye’deki Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Hizmetiçi Eğitim Merkezlerinden biri de Yalova’nın Çınarcık ilçesine bağlı Esenköy köyünde bulunuyor. Mesleki seminer nedeni ile geçtiğimiz hafta burada idim.
300’den fazla katılımcının çağrıldığı seminere benimle birlikte Adıyaman’dan 30’dan fazla katılımcı çağrılmıştı.
Genelde haftalık dönemler halinde değişen seminerler sayesinde buralara ülkemizin değişik illerinden yüzlerce kişi gelir, biraz seminer, biraz eğitim ve birazcık da gezi yapılır.
Yemek, barınma, gezi ve alışveriş derken bu merkezlerin bulunduğu yerlerde ciddi hareketlilikler yaşanır. Anlayacağınız hem ziyaret hem de ticaret gerçekleşir. Dolayısıyla da buralara hem ekonomik hem turistik hem de tanıtım yönünden ciddi girdiler olur...”
Gidenler bilirler. Hizmetiçi Eğitim Merkezlerinin bulundukları şehre hem ekonomik, hem turistik, hem de tanıtım bakımından önemli girdi ve katkıları vardır. Mesela ben Yalova’yı, Rize Çayeli’nin bu vesile ile görmüş, gezmiş ve sevmiştim.
Böylesi bir kurum memleketimde de olmalıydı. Üstelik en yakın yerler olarak Mersin ve Van’da vardı. Bugün için Van’dakinin kapandığını duydum. Dolayısıyla Mersin’in doğusu itibariyle Erzurum hariç Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yoktu.
O yıllarda yönetim kurulu üyesi olduğum sendikamla da paylaştım ve bunu gündemimize aldık. Siyasilerimiz başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlarına kadar birçok kez dosya halinde paylaşarak talebimizi dile getirdik. Basın açıklamalarımızda da özellikle değindik.
Sağ olsun başta vekillerimiz ve siyasilerimiz olmak üzere etkili ve yetkililerimizin girişimleri ile gerekli çalışmalar yapıldı ve bu bina şehrimize kazandırıldı.
Doğrusunu isterseniz benim içimde bir ukdeydi, dolayısıyla bunu hayata geçirenlere minnettarım.
Ancak ne olduysa birden bire Hizmetiçi Eğitim Merkezi gitti yerine başka bir şey geldi, üstelik neredeyse her şey bitmişken. Hani “yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik” derler ya, kuyruğu bile yüzülmüştü adeta.
Kim/ler yaptı, neden yaptı, niçin yaptı, hangi gerekçe ile yapıldı anlayamadım. Bildiğim şey, memleketim bu hizmetten mahrum kalmamalı. Küçükken bizlere söylenen ve “…yandı bitti kül oldu.” cümlesi ile biten tekerlemeye dönmemeli yani.