Öğretmenler gibi yazıya kopyanın ne olduğuyla başlamam gerekir. Biliyorum bu gereksiz ama yazının ana konusu “kopya yaptığımız halde aslı sandıklarımız” olunca buna ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Kopya, isim olarak “Bir sanat eserinin veya yazılı bir metnin taklidi, asıl karşıtı” olarak tarif ediliyor.
Genellikle de halk arasında “Suret çıkarma işi” olarak algılıyoruz.
Öğrenciler için kopya “Bir sınavda soruları cevaplamak için başka birinden veya yerden gizlice yararlanma” olarak anlaşılıyor.
Yine öğrenciler için “Yazılı sınavda gizlice bakmak için hazırlanmış kâğıt” olarak da tarif ediliyor.
Kopyayı sıfat olarak alırsanız “Taklit edilmiş olan” diye tarif edebilirsiniz.
Ama biyolojik açıdan baktığınızda ise aklınıza önce Dolly gelir sonra ise “Aynı canlıdan eşeysiz olarak üreyen canlı, klon” diye tarif edersiniz…
***
Peki ya ideolojilerde bu nasıl oluyor?
Diyelim bir siyasi parti kurdunuz; önce bir derneğin yapısını mı incelersiniz, yoksa bir kurumun mu?
Elbette bir başka siyasi partinin…
Bir dernek kurduğunuzda da bir başka derneğin tüzüğünü alır, sadece isimleri değiştirirsiniz…
Bir vakıf kurduğunuzda, amacınıza göre bir vakfın yapılanmasına bakar, size uyduracak yönlerini değiştirirsiniz.
Bir devlet kurduğunuzda da bir başka devletin işleyişine, ceza hukukuna, demokrasisine, kurumlarının yapılanmasına, hükümetlerin oluşumuna, güvenliğin sağlanmasına kadar birçok konuyu detayıyla incelersiniz…
Ve sizin derneğin, vakfın, siyasi partinin ve devletin özgün olduğunu iddia edersiniz.
Oysa bal gibi bir kopyadır, en basit anlatımıyla…
Ya sizin bir ideolojiniz olduğunu söylüyorsanız, bir davanız varsa, bir örgütünüz, bir cemaatiniz…
O zaman ne yaparsınız?
Bir başka ideolojileri, davaları, örgütleri, cemaatleri mi incelersiniz?
Ve sonunda siz de “bizim ideolojimiz, davamız, örgütümüz, cemaatimiz özgündür” der misiniz?
Dersiniz…
Çünkü insanlar, farkında olmadan taklitçilik yapar.
Bilmeden onu bunu kopyalar ve hayatına “kendi fikriymiş” gibi monte ederler.
Bunu en çok yapan, “düşman olduğu” fikri taklit edenlerde görülür.
Diyelim ki Kemalizm’e karşısınız…
Doğal olarak Kemalizm’in demokratlığa karşı bir sistem olduğunu bilirsiniz.
İnsan hakları, özgürlük, modernleşme, ileriye gitme, yükselmenin bu ‘izm’le asla olamayacağını bilirsiniz.
Farklılıklara hayat hakkı tanımadığını, şekilci olduğunu, tek tip bir anlayışı savunduğunu, inanç söz konusu olduğunda asla müsamaha göstermediğini, statülere göre şekillendiğini, yoksulu gözetmediğini, sosyal bir yapısının olmadığını da bilirsiniz.
O zaman düşman olduğunuz Kemalizm’in hiçbir yönünü hayatınızda, yapılanmalarınızda, örgütlenmelerinizde de görmemek gerekir…
Ama görürüz…
Çünkü gerçekten de insanlar, farkında olmadan taklitçilik yapar.
En çok neye karşıysan, en çok onu hayatında görmek istersin ve en kötüsü bunun farkına bile varmazsınız…
Kemalizm bir örnekti aslında. 
Sizi onun yerine istediğinizi koyabilirsiniz.
Mesela heykele karşıysanız, hayatınızın hiçbir alanında “heykel” olmamalı ama tam aksi olur. 
Elinize geçirdiğiniz ilk fırsatta sizin, liderinizin ve önemli bulduğunuz isimlerin heykelini yaparsınız.
Duvarlarda lider resmine karşıysanız, sizin liderin resminin de hiçbir yerde olmaması gerekir ama tam aksine gözümüzün içine soka soka asarsınız…
Sadece heykel ve resim değil elbet…
Mesela barış yanlısıysanız ve karşı olduğunuz da savaşsa, şiddetse hayatınızın her alanında barış olmaz, şiddet ve savaş olur, kin olur, nefret olur…
Hırsızlar, çalıp çırpanlar, yolsuzluk yapanlar, rüşvet yiyenlere karşıysanız ve sürekli onlar gibi olmadığınızı söylüyorsanız, elinize fırsat geçtiği an, ilk yapacağınız iş “çuvalınızı doldurmak” olacaktır.
Sizi desteklemeyenleri “koyun” olmakla suçluyor, herkesin aynı anda, aynı partiyi desteklediğini söylüyorsanız ve buna karşıysanız, aynaya bakmanın tam zamanı. 
Siz kime emrediyorsunuz, kimi yönlendiriyorsunuz veya kimlerin talimatıyla adım atıyorsunuz?
O nedenle bir şeye karşı olmak yetmez, onun gibi olmamak gerekir.
Bunun dışındaki her şey taklittir, kopyadır, birkaç yerini değiştirip, kendine uydurmadır.
Bunun en tehlikelisi ideolojilerdir.
Hayatınız boyunca mücadele ettiklerinizin yerine geçtiğinizde ondan daha zalim, ondan daha kötü, ondan daha zorba bir hale bürünebilirsiniz.
Azapsanız, ağanızın zulmünü, gelinseniz, kaynananızın çektirdiklerini, çalışansanız, amirinizin kaprislerini, acemiyseniz, ustanızdan gördüğünüzün aynısını, devran döndüğünde yapmaktan çekinmezsiniz. Çünkü sizin bilinçaltınız, siz farkında olmadan kopyalama yapıyor ve siz “kendi iradenizle” karar verdiğinizi sanıyorsunuz…
Sevgiyi, merhameti, fedakarlığı ve bütün güzel hasletleri örnek almadığınız müddetçe, bütün kötülükleri örnek alarak, tıpkısının aynısını kopyalamayı sürdürür gideriz.
Dolly’i anlıyorum elbet. 
Netice itibariyle hem klonlanmış, hem kopya, hem de koyun…
Ya biz?
 
Tweetimden seçmeler
Özgürlük, şiddetin her türlüsüne, savaşın her çeşidine, terörün her şekline karşı çıkarak, insanca yaşam mücadelesi vermenin adı olmalıdır.