Adam heyecanlı heyecanlı anlatmaya başlıyor, el hareketi, kol hareketi ve çeşitli mimiklerle sözlerine daha bir ağırlık, daha bir güven kazandırıyor. Senin ise tavrın, külahımı önüme aldım, dinliyorum…

İletişim çağında olmamıza rağmen, iletişimsizlik yaşadığımız bir gerçek. Hem de çok uzaklarda bir birimizle görüşme değil, yanımızda, yanı başımızda bulunanlarla iletişim sorunu yaşıyoruz.

Sen başka şey söylüyorsun, o başka anlıyor.

O başka bir şeyden bahsediyor, sen çok daha başka bir şeyi dinler gibi yapıyorsun.

Aslında hep beklediğini söylemesini istiyorsun veya istiyoruz.

İnsanlar belki de duymak istediğini işitir, diğerleri havada uçup gider.

Ne kadar konuşursan konuş, ağzından onun beklediği cümleler çıkmadıktan sonra heybeye konuşursun.

Külahıma anlat diyor herkes.

Çünkü en doğru, en gerçek, en temiz, en katışıksız ve en arı söz, onun sözüdür. Onun sözünü tekrarlarsan, doğru kelimeleri bulmuş, ardı ardına dizmişsin demektir.

Onun beklediğinden farklı cümleler kurduğunda, mutlaka ama mutlaka itiraz gelecek veya hiç duymamış, sen de hiç konuşmamışsın gibi olacak.

Siyasette de böyle, sanatta da…

Hayatın her alanında insanlar, muhatabının “en doğru” olan kendi cümlelerini kurmasını istiyor. “En doğru”dan kasıt ise kendisinin beklediğidir.

Soruyu soran gazeteci, cevabı verenin kendi istediğini cümleleri kurmasını bekliyor.

Herkes külahımı önüme aldım diye tartışmaya başlıyor.

O külahını önüne alır da, biz almaz mıyız?

Herkes bir diğerinin külahına anlattırıyor ve hiç kimsenin ağzından çıkan bir diğerinin kulağına girmiyor.

Hal böyle olunca da anlaşamıyoruz, konuşamıyoruz, barışamıyoruz, kaynaşamıyoruz.

Aslında hiç kimse sevimiz olandan yana değil.

Mesela hiç kimse savaştan yana değil.

Hak yemeyi hiç kimse istemiyor, kimseye de hak yedirmiyor.

Adil bir toplumuz, herkes adaletten yana.

Yargıya saygı, son kertesine kadar…

Yargı mensupları da, adaleti kılı kırk yaran bir titizlikle, sarrafın hassasiyetiyle tartıyor, ölçüyor, biçiyor ve karar veriyor.

Hiç kimse şiddetten yana değil mesela…

Herkes demokrasiye inanmış, darbeye karşı olmayan yok gibi…

Teröre destek veren asla bulamazsınız.

Kirli ilişkilerin içinde hiç kimse yok, yasadışı işle zaten işimiz olmaz.

Bu ülkede hain yoktur mesela, milletine ve ülkesine ihanet eden bir Allah’ın kulu bulamazsınız.

Konuşunca mangalda kül bırakmayız, hak deriz, hukuk deriz, gak deriz, guk deriz.

Barış deriz, özgürlük deriz, demokrasi deriz, insan hakları deriz…

Herkes bütün bunları “kendisine” ve “kendisinden olana” istediği halde bütün topluma istiyormuş gibi yapar.

O zaman da ağzından çıkanla, kulağının duyduğu aynı şey olmaz.

Ağzından çıkan sözü, yüreği onaylamaz, vicdanı kabullenmez.

Onun kabullenmediğini, muhatabı da kabullenmez ve “külahımı önüme aldım, dinliyorum” tavrına bürünmekten başka elinden bir şey gelmez.

Çünkü samimi değiliz, gerçekleri konuşmuyoruz, yalan, yanlış sözlerle gerçeği arama peşindeyiz.

Terör örgütünün yanında duran, insanları öldüren, elindeki kanı henüz silmeyen birisi kalkıp barıştan, insanlıktan, haktan, hukuktan söz ediyorsa, sizin bunu duymanıza gerek yok.

Sözü ağzına tıkamıyor veya tıkayamıyorsanız, külahınıza dinletirsiniz.

Belki de külahını önüne alan, barış diye bağırıp, savaşandır.

O zaman, külahını o önüne alır ve dinlemeye başlar.

Onun beklediği de, kendi istediği cümlelerdir.

Sizin kendisini haklı görmesini ister.

Daha ağzından tek bir söz çıkmadan, onun haklılığını onaylamanız lazım.

Hayatın her alanında ikili bir kişiliğe bürünmüş toplum var.

Yaptıkları ve yapmak istedikleri…

Savundukları ve aslında yaptıkları…

İkisi bir birine zıt olunca mecburen külahın dinleyeceği sözler ediyor/ediyoruz.

Herkes aynı şekilde konuşmaya başlayınca da anlaşamıyoruz. Konuşan var ama duyan yok. Külahların kulakları henüz var olmadı.

Boşa konuşan bir toplumun, dolu işi de ne yazık ki olmuyor.

Gün geçmiyor ki bir haksızlık, bir hukuksuzluk veya bir acı olmasın.

Hepsinde de mağdur değil, zalim konuşuyor. Dili çözülüyor adeta ve ne dediğini kendisi bile bilmiyor.

Sonra da neden anlaşamadığımızı, neden anlaşılmadığını söylenip duruyor.

Sen doğruyu konuş, yüreğinden, ta diline kadar gelen her kelime, başka bir yola sapmasın, bakın o zaman sizi/bizi dinleyen var mı, yok mu?

Değilse de biz de tavrımızdan şaşmayız; külahımı önüme aldım, dinliyorum…

Siz de öyle yapın, külahımı önüme aldım, dinliyorum, deyin.

Sonra da iletişim çağında, iletişimsizlik nasılmış, tarihe altın harflerle yazdıralım, hep birlikte…

 

Tweetimden seçmeler

Belki de sorun bizdik; biz bile bunu bilmedik!