Toplumsal olaylarda bazen kimin suçlu olup olmadığı hep karıştırılır. Polisin şiddet uyguladığını, orantısız güç kullandığını, çok mesai yaptığını, psikolojisinin bozulduğunu söylerler ve bütün oklar emniyet teşkilatına atılır.
Hangi iktidarda olursa olsun, iktidar yanlıları ve emniyet mensupları da göstericileri suçlar; taş atılmıştır, kafalar yarılmıştır, molotoflarla her yer savaş alanına dönmüştür, kaldırım taşları sökülmüş, dükkân camları aşağı indirilmiştir. Belki sivil halk darp edilmiş, dükkânlar yağmalanmış, kamu malları zarar görmüştür.
Polis, toplumsal olayların zarar verici maddeler olmadan yapılmasını bekler ama toplumsal olayları, çığırından çıkarmak isteyen karanlık güç odakları da ellerini ovuşturarak kalabalığın arasına adamını sokar, tahrik eder, yalan haberlerle patlamaya hazır kalabalığı kışkırttıkça kışkırtır.
Böylesine kargaşada kimin haklı, kimin haksız olduğu pek belli olmaz.
İşin daha kötüsü yapılan eylem konuşulmaz, eyleme gerekçe gösterilen haksızlığı giderme adına tek kelam edilmez.
Polis zor kullanmıştır, eylemciler şiddete başvurmuştur…
Ortaya bilanço çıkar; şu kadar gösterici, şu kadar polis yaralı veya ölü.
Eklerle üstüne şu kadar araç tahrip oldu, şu kadar kamu malı zarar gördü, şu kadar vatandaşın sahip oldukları talan edildi.
Eylemin başlangıcının haklı mı olduğu, haksız mı olduğu pek anlaşılmaz.
Talebin yerli mi yersiz mi olduğu üzerinde de çok kelam edilmez.
Olayı çığırından çıkaranlarla, eylemcilerin ayrımına da varılmaz.
Sokağa çıkan her eylemci “masum” bilinir, araya giren kötü niyetliler bile masumlar arasında yerini alır.
Ve biz günlerce, aylarca, bazen yıllarca tartışır dururuz.
Oysa hak arama böyle bir şey değildir.
Hak arayanlara karşılık yapılan muamelenin de böyle olması gerekmez.
İşin doğrusu ise şiddetsiz bir hak aramaya, şiddetsiz bir gözlem yapanlar gerekir.
Önemli olan, talebin dillendirilmesidir, ortalığın dağıtılması değil.
Polis açısından da önemli olan halkın hak arama hakkını huzur içinde yapmasıdır, müdahale ederek ortalığı germek değildir.
***
Sağduyulu davranış Şırnak’tan geldi…
Şırnak Valisi Hasan İpek, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir mutabakata vardı; eylemlerde taş ve Molotof atılmasın, biz de gaz kullanmayalım.
Bu teklif olumlu karşılandı ve Şırnak’ta sevimsiz olayların önüne geçme adına tüm siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri bu kurala uyarak eylem yapacak, hakkını arayacak, protesto edecek, hatta birilerini istifaya bile çağırabilecek.
Eylem böyle bir şeydir zaten.
Ne için sokağa çıktığını unutmamak gerekiyor.
Eylemcileri piyon olarak kullanacak karanlık güç odaklarının iştahını kabartmamak, hatta alana bile sokmamak gerekiyor.
Gezi Olayları, aslında görüntüde masum başlayan olaylardı.
Geri planı ise hiç öyle değildi.
Ama görüntü itibariyle bile polisin uyguladığı şiddet, kabul edilebilir değildi.
Sonrası ise kargaşa isteyen karanlık güç odaklarının iştahını kabarttı.
Demokrasi düşmanları alana indi.
Ülkenin ekonomik başarısının, tekrar başarısızlığa dönmesini isteyen çevreler tarafından farklı destekler geldi, musluklar açıldı, terör örgütleri alana yığıldı, tek tek ücretleri bile ödendi.
Kimin ne dediği anlaşılmadı.
Kimin hangi talebi olduğu bile duyulmadı.
Gezi’de eylem yapan, havalimanına, üçüncü köprüye, koca koca yatırımlara karşı çıktı.
Türkiye’nin önünü açacak her gelişme, eylemcilerin hedefindeydi.
Aslında iktidardı bütün hedef.
Halkın oyuyla iktidarı değiştiremeyeceğini anlayanlar, şiddetle hükümeti değiştirmeyi planladı. Çünkü onları kiralayanların çok farklı hesapları vardı; hem ülke için, hem bölge için, hem dünya için…
Türkiye’de başaramadılar elbet.
Ama polisin sert müdahalesi de hep konuşuldu, eylemcilerin şiddeti de, halka verdiği zarar da…
Şırnak’ta varılan mutabakat, bu tür oyunları bozmaya dönük de güzel bir adımdır.
İnsanlar hakkını aramalı, protesto hakkını kullanmalı, haksızlıkları en gür sesiyle haykırabilmelidir.
Bunu yaparken ne bana, ne sana, ne diğerine zarar vermesine gerek yok.
Bunu yaparken askeri, polisi düşman bilmesine de gerek yok.
Sokağa çıkan eylemcileri, polisin veya iktidarın da “hain” bilmesine gerek yok.
Bu ülkede her türlü fikir söylenmeli, ne kadar uçuk gelirse gelsin, insanlar taleplerini haykırmalı ve bütün bunlar şiddetsiz olabilmelidir artık…
Tweetimden Seçmeler
TTB Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan Gezi olaylarına methiyeler dizmiş. Ne dizersen diz, bu millet, darbe çığırtkanlarına asla taviz vermeyecek!