Savaş ile boşanmanın bir ilgisi veya alakası var mı diye çok düşündüm. Son zamanlarda toplumun “savaş çığırtkanlığına” bakınca, çok daha net anladım ki, boşanma ile savaşın çok alakası var.

Nikâh gibi, boşanma da bir haktır ama Allah’ın en sevmediği eylemlerden de birisidir.

Nikâh ne kadar çiftlerin hakkıysa, doğal olarak anlaşamadığında boşanmak da o kadar haktır ama sevimsiz bir hak. O aşamaya gelmemesi için eşe dosta çok görev düşer. Çiftleri barıştırmak, aradaki anlaşmazlığı gidermek, asgari müşterekte buluşturmak ve bir yuvanın dağılmasını önlemek…

Yıkmak, bu açıdan en kolayıdır; boş ol dersin, boş olur. Baltayı vurur yıkarsın, balyozu indirir paramparça edersin.

Bir ömür gönül almayla uğraşırsın, bir sözünle her şeyi berbat edebilirsin.

Yapımı yıllar süren bir eseri, bir tek dinamitle yıkma şansına sahipsin.

İtinayla ve ilmek ilmek ördüğünü, bir kibritle küle döndürebilirsin.

Gönül almak için kırk yıl düzgün odun taşırsın Yunus gibi, gönlü kırmak ise tek bir sözdür.

Gönüllere girmek zordur ama çıkmak çok kolay.

Boşanma da kolay olanı…

Tıpkı savaş gibi…

Barışmak zordur ama en güzelidir.

Sanki barışmak kolaymış gibi yansıtılır.

Oysa en zorudur barışmak; bir taraf ödün verir, diğer tarafın sustukları vardır. Birisi bazı şeyleri duymaz, birisi bazı şeyleri görmez.

Unutur her iki taraf da bazı şeyleri.

Kızılcık şerbeti içer kimileri.

Acıları yüreğine gömer, çoğunlukla her iki taraf da.

Savaşın sürmesi, bitişin yakınlaşması demektir, hem o taraftan, hem bu taraftan.

Barış, bitişi durdurup, yeniden doğuşu sağlayan olarak bilindiği için, istemeyerek de olsa bazı şeylere katlanmak zorunluluğunu da beraberinde getirir.

Tıpkı nikâh gibi; Herkes özgürce “barış” diyebilir, barışı isteyebilir, sonuna kadar savunur ve olması için kendisini feda edenler bile bulunur.

Ama boşanma “yürekten” gelerek, “gür sesle” söylenmez, “davul zurna çalarak” yedi düvele ilan edilmez.

Boşanmanın davetiyesi olmaz ama evlenmenin olur.

Boşanmanın eğlencesi olmaz, düğünün olur.

Oğlunu kızını baş göz eden ailelerin haklı gururu ve onuru, boşanmada kendisini göstermez.

Barış sağlandığında, düğündür, dernektir…

Savaş olduğunda ise kahramanlık türküleri söylense, bir birine meydan okunsa bile buruktur, kırıktır, üzgündür, korku doludur…

Çünkü savaş öldürür, barış yaşatır.

Hiç kimse ölüme koşa koşa gitmez ama yaşatacakları varsa kendisini feda eden bulunur.

Nikâhta esas olan mutlu bir beraberlik, devam eden bir nesildir.

Barışta esas olan da, mutlu ve huzurlu şekilde bir arada yaşamayı tesis etmektir.

Boşanma, iki yeni düşman safı belirlemedir, yakınlarıyla birlikte bu saf genişler.

Evlenme, iki yeni dost kazanmadır ve bu da yakınlarıyla genişleyen bir safın ilk habercisidir.

Ama sanki bütün bunlar bilinmiyormuş gibi, gazeteler, televizyonlar, sosyal medyalarda kalem oynatan, kelam eden, iki lafın belini kıran herkes bir meydan okuma derdinde…

Sorsan hepsi barıştan yana ama had bildirmede hiç kimsenin üstüne yok.

Amerika’ya had bildiriyoruz.

İsrail’e haddini bildiriyoruz.

Rusya’ya haddini bildirdik.

Suriye’ye de haddini bildireceğiz.

Almanya hizaya gelecek.

İngiltere kim olduğumuzu görecek.

Fransa, ilk kez olaya Fransız kalmayacak.

Yedi düvel, yeni bir Osmanlı’nın gücünü görecek…

Bu, iktidara yakın olanların savaşa gerekçe bularak sevinenlerin çığlıkları…

Bir de diğer taraf var.

İsrail’den çok İsrailci var mesela…

Ruslardan daha çok Rus olan…

Amerikancılar türedi, daha düne kadar sosyalist, komünist, Kemalist olanlar…

Bize misakı milli sınırları çizenler, elinde cetvelle dolaşanlarla dost oldu.

Fransız kaldı çoğu, İngiliz oldu hepsi…

Suriye’nin katliamlarına ortak olmaya hevesli kesimin sevinç çığlıkları arasında, terör örgütlerini yeni bir devlet kurarken düşleyenlerin meydan okuması duyulmaya başlandı.

Fırat’ı baz aldılar, geçersiniz, geçemezsiniz…

Herkes meydan okuyor, kimi kendi ülkesine, kimi yedi düvele…

Ama arada kaynayıp giden, hepsi savaşın bir tarafı, barış deseler bile…

Barıştan yana olan yok, boşanmak üzere olanları uyuşturmaya çalışan da yok.

Varsa yoksa yutma üzerine kurulu, bilek güreşini andıran, arenada boğayla baş etme telaşında olanların anlamsız çığlıklarıyla dolu.

Haklı da olsanız, haksız da olsanız en iğrenç eylemdir savaş; ne vicdanı var, ne merhameti, ne insanlığı, ne adamlığı ve ne de sevgisi, saygısı, hürmeti…

Oysa barışta her şey var…

Savaş kaçınılmaz olabilir ama barış da hiçbir zaman uzak değildir; tercih edilen barış olmalı, atılan çığlık barış için, haykırışlar da barış için olmalı.

Değilse, binlerce yıldır kan dökülüyor ha onlar dökmüş ha siz dökmüşsünüz, ne fark eder?

 

Tweetimden seçmeler

Sosyal medya, siyasi partilerin ve terör örgütlerinin propaganda alanı olduğundan beri sevimsiz hale geldi.