17 Ağustos 1999
Sesimi duyan var mı? Orada kimse var mı? Beni duyuyor musunuz? Ses verin...
Duyduğum en acı cümleler bunlar ve unutamayacağım en acı anlar. Aradan yıllar geçse bile bazı anılar iyisiyle ve kötüsüyle taptaze kalır ya hani. Bu da onlardan biri işte.
En yakınen yaşayanlardan biri olarak, büyük tahribatın ortasında ne yapacağını
bilmeden koşuşturan insanların arasında, çocuk aklımla, bir şeyler yapmam gerektiğini
düşünüp, hiçbir şey yapamamanın, ne yapacağımı bilememenin acısını hala duyarım
zaman zaman...
Giden bir sürü can. Yitirilen bir sürü insan ve can korkusu, kan kokusu, yaşayan-
ların hayatta kaldıklarına bile şükredemeyecek kadar bitkin oluşu...
VE umut...
Onca bitmişliğin, tükenmişliğin, enkazın ortasında küçücük bir umut. “Sesimi
duyan var mı?”
Günler sonra enkaz altından çıkartılan canların umutlara bir yeni umut daha
eklerken, sadece bir adım ötede umutların son bulması. Küçücük bedenlerin, devasa
duvarların altında yaşam savaşı...
Anlatılacak tam kelime nedir, kurulacak en doğru cümle hangisidir bilmiyorum
ama bildiğim tek bir şey var, yaşanılacak en kötü anlardan biri. Çaresizliğin en
kesin ifade şekli. Yaşayanların unutamayacakları, içlerinde bir yerlerde her zaman
acısını hissedecekleri, kayıplarını aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hissedecekleri
tarifi imkânsız bir acı.
Seslerine ses olmak için herkesin tek vücut olup, büyük savaşı...
Can korkusunun, kan ve toz kokusunun hafızalarda yer ettiği en unutulmaz acı...
Bir daha yaşanmaması, bir daha yaşanma korkusu olmaması dileğiyle,
o cümlenin tamamen hafızalardan silinmesi, bir daha söylemek zorunda kalmamak
ümidiyle...
Emine ÖZEL SUMMAK