Çalışma hayatı, aile hayatı ve toplumsal yaşamımız sorunlarla doludur. Aslında hayatın kendisi yetişme tarzımız ile bakış açımıza göre kimine göre çok karmaşık ve yaşanmaya değmez, kimine göre de hayat yaşanmaya değer mutluluk tabloları ile doludur.
Bireysel olarak, aile içinde, çalışma hayatında veya toplumsal yaşamımızın herhangi bir alanında var olan sorunlarımıza bir sihirli elin değerek çözülmesini bekliyoruz. Masallarda anlatılsa da gerçekte yaşanma şansı olmayan boş bir hayalden ibaret bir düşünce olduğunu aslında herkes biliyor ya da yaşayarak öğreniyor.
Sorunları kök neden yaklaşımı ile değerlendirmediğimiz sürece çözme şansımız da olmamaktadır. Nitekim gün geçtikçe bir dram haline gelen şiddet konusu, hayatın her alanını zehirlemeye devam ediyor. Şiddetin çeşitleri olduğunu ve bunların, fiziksel, sözel, cinsel, psikolojik ve dijital şiddet şeklinde yapıldığını hatırlatmalıyım.
İLO’nun 2021 yılında 121 ülkede ve 75.000 çalışanla mülakat sonucu yaptığı araştırmaya göre; dünyada %22.8 fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet ile taciz yaşandığı, çalışanların %17,9’nun psikolojik tacize uğradığı, %8.5 fiziksel şiddete maruz kaldığı belirtilmektedir (https://www.ilo.org/ankara/news/WCMS_863211/lang--tr/index.htm, E.T.30.12.2022, 21.53).
Bireysel, aile içi ve çalışma hayatında yaşanan şiddet örnekleri çok olmakla birlikte bazı örnekleri birlikte değerlendirelim; sağlık çalışanına şiddet, eğitim çalışanına sınıfta öğrencilerin içinde şiddet, yöneticinin çalışana ya da çalışanın yöneticiye şiddeti, katı hiyerarşik baskılar nedeniyle kolluk kuvveti intiharları, aşırı iş yoğunluğu nedeniyle bunalan çalışanlar, yasal ve insani hak olan hamilelik, doğum ve süt izni kullandığı için şiddet uygulanması, sağlıkta şiddetten dert yakınıp emrindeki veya çalışma arkadaşına uyguladığı şiddet, farklı düşünceye mensuplara uygulanan şiddet, güçlü olanın zayıf olana hayat hakkı tanımadığı ama aynı zamanda mavi boncuk dağıtılan sahte gülücükler ve envai tür şiddet örneklerinin yaşandığı bir ortamda sihirli değnek fikri fena değil gibi!
Kanaatimce sorunun çokluğu değil çözüme bakış açımız sorunlu olduğu için çözemiyoruz. Kimi zaman sorunları halının altına süpürüyor; kimi zaman da asalım, idam gelmeli, hapiste süründür bak kimse bir daha bunu yapıyor mu gibi yaklaşımlar kök nedenden uzak, sloganik ve aynı zamanda gerçekte bir çözüm sunması da şüpheli yaklaşımlardır. Örneğin;
Aile içi şiddet: Aile arasında sorun çıktığında mahkemenin 6 aya kadar uzaklaştırma kararı vermesi kimine göre oh olsun bir karar! Peki, sonrasında ne oluyor? Boşanma oranı % kaça çıktı? Ailelerin huzur ve mutluluğunda ne gibi değişiklikler yaşanıyor gibi soruları çözüm bulmak amacıyla tartışmak gerekir. Bu satırları okuyan birinin şiddeti savunduğumuz gibi bir düşünceye kapılması üzücü ve acınacak bir durumda olduğunu gösterdiğini belirtmeliyim.
Sağlıkta şiddet: Hasta ya da hasta yakını kendi canı veya en sevdiklerini aciller veya sağlık polikliniklerine tedavi etmek amacıyla getiriyor ve ilgi bekliyor. Hemen ilgi gösterilmediğinde veya hastası ile ilgili bilgi verilmediğinde şiddete başvurabiliyor. Sağlık çalışanı bu yoğun tempoda kaç saat çalışıyor? 24 saat çalışan birinden sağlıklı cevap verilmesi beklenir mi? Kendi amirlerinden, meslektaşlarından veya astlarından baskıya maruz kalanın sakin davranması ve cevap vermesi beklenebilir mi? Halkla ilişkiler, sosyal çalışmacı, sosyolog, psikolog gibi meslek mensupları aciller başta olmak üzere ihtiyaç duyulan yerlerde görevlendirilemez mi?
Eğitimde şiddet: Bir veli canından bir parça olan çocuğuna veya torununa uzun süre tahammül edemezken çocuğuna en ufak müdahaleyi öğretmene saldırı gerekçesi sayması kabul edilebilir mi? Eğitim yöneticileri ve çalışanlarının da bir hatası var mı veya kriz-kaos yönetimini biliyor mu gibi soruları sormamız gerekmez mi?
Polis intiharları: Katı hiyerarşiye tabi olarak da yetiştirilseniz insan olarak farklı istek ve taleplerin olması kaçınılmazdır. Sorun amire açık kapı sistemi ile ulaşabiliyor mu? Amir olmak her şeyine hükmetmek anlamına gelir mi gibi çeşitli sorunlar nedeniyle ve elbette ki yetişme tarzını da dikkate alarak cinnet, cinayet ve intiharlar olmak üzere acı sonlar yaşandığı bilinmektedir.
Sorunlar çok lakin çözümler de bir o kadar çoktur. Ancak her başımız ağrıdığında ağrı kesiciye koşuyorsak düzelme şansımız muhtemelen olmayacaktır. Yani her soruna yasal düzenleme, her bağıran gruba özel yasal kalkan oluşturmayı objektif ve adil olarak tartışmalıyız. İnsanın doğuştan ölüme kadar iyi veya kötü, doğru veya yanlış, faydalı veya zararlı, saldırgan veya mülayim olması aldığımız eğitim sayesinde ve rol modellerimizden değil midir? O halde sorunun ana nedenine inip onu düzeltmek ve sonrasında yasal düzenlemelerle desteklemek gerekmez mi?
Memur-Sen Konfederasyonu tarafından 29 Aralık 2022 tarihinde, 3 odak grup halinde düzenlenen "İLO C190 Bağlamında Kamu Görevlilerine Yönelik Şiddet ve Tacizle Mücadele " çalıştayında gün boyu “şiddet, taciz ve mobbing” konularını farklı ve kaliteli katılımcılarla konuştuk. Sonuç olarak ithal düzenlemeler yerine ülkemizin kültürüne uygun eğitim ve rehabilitasyon başta olmak üzere sorunun doğru tanımlanarak yeni yasal düzenlemeler veya mevcut yasal mevzuata ilaveler yapılarak düzenlemeler yapılması çözüm için elzemdir. Bunlar, 657 sayılı DMK, 4857 sayılı İş Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza kanunu, 6098 sayılı Borçlar Kanunu, 4721 sayılı Medeni Kanuna, 6701 sayılı TİHEK Kanunu ile 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununda ve ilgili yönetmeliklerde ilave düzenlemelerin yapılması sorunun çözümünde destekleyici rol oynayacağı ortak kanaatine varıldı.
İsmail AKGÜN
Eğitimci-Yazar, Mobbing Bilirkişisi
Mobbing Eğitim Yardım Araştırma Derneği (MEYAD) Genel Başkanı