Özgürlük Araştırmaları Derneğinin Liberal Değerler Araştırması bir kez daha Türkiye’de halkın herkes için özgürlük ve herkes için eşit adalet talebi olmadığını gösterdi.
Katılımcıların sınırlı devlet ve hukukun üstünlüğü fikrini ne ölçüde kabul ettiğini ölçmeye yönelik olarak 16 soru içeren anket, 20 Mayıs-10 Haziran 2024 tarihleri arasında Türkiye genelini temsilen 28 şehirde 2011 kişi ile yüz yüze görüşme (F2F) yöntemiyle yapılmıştır.
Araştırmaya katılanların % 50.1’i kadın, %49.9’u erkeklerden oluşurken katılanların yaş ortalamasının 36.4 olduğu görülmektedir.
Eğitim durumu bakımından katılımcıların,
Okuryazar olmayan: % 0.2
Sadece okur- yazar : % 0.9
İlkokul : % 9.9
Ortaokul : % 11.7
Lise : % 38,0
Önlisans : % 9,1
Lisans : % 28,7
Yüksek Lisans : % 1.0
Doktora : % 0,6 olduğu görülmektedir.
“Devletin yetkilerine hiçbir sınırlama getirilemez” yargısına katılıp katılmadıkları sorulan katılımcıların % 16.61’i kesinlikle katılmıyorum, % 37.39’u katılmıyorum derken, % 10.94’ünün kararsız, % 25.16’sının katılıyorum, % 6.96’nın kesinlikle katılıyorum, % 2.93’ünün de fikrim yok cevabını verdiğini görüyoruz.
Görüldüğü gibi sınırsız devlet fikrine karşı çıkanların oranının ancak % 50’nin biraz üstünde olduğu görülürken % 32’lik bir oranın ise sınırsız devlet fikrini desteklediği görülüyor.
Siyasi görüşe göre dağılıma bakıldığında ise şaşırtıcı olmayan bir biçimde kendisini ülkücü olarak tanımlayanların bu soruya % 9.35’i kesinlikle katılmıyorum, % 30.94’ü katılmıyorum derken, % 39.57’sinin katılıyorum, % 9.35’inin kesinlikle katılıyorum dediği görülüyor.
Kendisini milliyetçi olarak tanımlamayanlarda ise bu oranlar, % 14.26 kesinlikle katılmıyorum, % 34.57 katılmıyorum, % 33.18 katılıyorum, % 6.51 kesinlikle katılıyorum şeklindedir. Görüldüğü gibi devletin hiçbir şekilde sınırlandırılmaması gerektiği fikrine katılanların oranı kendini ülkücü olarak tanımlayanlarda % 50’yi geçmektedir.
Daha ilginç olanı ise kendisini geleneksel muhafazakâr, dindar muhafazakâr, siyasal islamcı ve radikal islamcı olarak tanımlayanlarda devletin sınırlandırılamayacağı fikrinin çok daha yaygın kabul görmüş olmasıdır.
Kendini geleneksel muhafazakâr olarak tanımlayanların % 51.32’si, dindar muhafazakâr olarak tanımlayanların % 72.69’u, siyasal islamcı olarak tanımlayanların % 68’i ve radikal islamcı olarak tanımlayanların % 58.06’sı katılıyorum ve kesinlikle katılıyorum diyerek devletin sınırlandırılamayacağı fikrini desteklemektedirler.
Benzer bir durum birey hakları ile devletin çıkarlarının karşı karşıya geldiği durumlar bakımından da geçerlidir.
“Devletin menfaatleri ve bekası bireyin haklarından önce gelir” yargısı ile ilgili görüşleri sorulduğunda katılımcıların % 13.72’si kesinlikle katılmıyorum, %3 4.21’i katılmıyorum derken, % 11.49’unun kararsız, % 30.78’inin katılıyorum, % 7.16’sının kesinlikle katılıyorum, % 2.64’ünün de fikrim yok cevabını verdiğini görüyoruz.
Görüldüğü gibi halkın yaklaşık % 40’ı devletin menfaatlerinin ve bekasının birey haklarından önce geleceği fikrini destekliyor.
Siyasal görüşe göre dağılımlara bakıldığında da bu fikre ülkücülerin % 31.66’sı katılmazken, % 57.55’nin katıldığı görülmektedir.
Aynı şekilde milliyetçilerin % 40.78’i bu fikre katılmazken % 48.37’sinin bu fikri desteklediği görülmektedir. Kendini geleneksel muhafazakâr olarak tanımlayanların % 53.97’si, dindar muhafazakar olarak tanımlayanların % 70.48’i, siyasal islamcı olarak tanımlayanların % 64’ü ve radikal islamcı olarak tanımlayanların % 54.84’üı katılıyorum ve kesinlikle katılıyorum diyerek devletin menfaatlerinin birey haklarından önce geleceği fikrini desteklemektedirler.
Beklenebileceği gibi bu fikre anarşistler hiç destek vermemiştir. Komünistler ve liberaller de bu fikre destek vermemiştir.
İnsan haklarının evrenselliği fikrinin de toplumda tam kabul görmediği anlaşılmaktadır. “İnsan hakları Batı kültürüne ait bir kavram ve Batının dayatmasıdır” tezine toplumun % 66’sı katılmazken, % 21.38’inin bu fikri desteklediği görülmektedir.
Hukuka uyma fikrinin de çok yaygın olmadığı görülmektedir. Toplumun % 32.47’sinin kamu görevlilerinin yeri geldiğinde yasal yetkilerini aşabileceği fikrini desteklemektedir.
Yargı bağımsızlığı konusunda yeterli hassasiyetin olmadığı görülmektedir. Toplumun % 40.82’si Cumhurbaşkanının yüksek yargı organlarının üyeleriyle, gerektiğinde karar verecekleri dosyalarla ilgili görüşebileceği fikrini desteklemektedir.
Farklı toplum kesimlerinin “öteki” olarak gördüğü kesimlerin haklarına sınırlama getirilmesini desteklediği görülmektedir. Mesela milliyetçi ve muhafazakâr kesinlerin % 60’a yakınının LGBTİ bireyleri örgütlenme özgürlüğünün dışında tutulmasını desteklediği görülmektedir.
Bu veriler bize büyük toplum kesimlerinin hukuk devleti talebinin çok güçlü olmadığını, toplumun çok büyük bir kesiminin ortak değerler konusunda uzlaşmadığını, kültürel ve siyasi bölünmüşlüğün yaygın olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu koşullarda, Cumhur İttifakı partilerinin çoğunlukta olduğu bir parlamentodan özgürlükçü, hukukun üstünlüğünü ve sınırlı devleti esas alan, kapsayıcı bir anayasa yapılmasını beklemenin gerçekçi olmadığı açıktır.