Çocukken ne çok kullanırdık ‘ mızıkçılık yapma ‘ sözünü. Neymiş bakalım gogoldan.
Mızıkçılık yapmak: Yenildiğini kabul etmemek ve oyunbozanlık yapmak anlamına gelir. En küçük meselelerde bile alınganlık yapan ve küsen kişiler için de aynı kelime kullanılır.
Şükürler olsun her geçen gün ne olup olmadığıma dair bilgim artıyor ve daha fazlasının da aydınlanacağına eminim ben ayak işlerini yaptıkça. Evet, alınganım ve küsmek de savunma mekanizmalarımdan biri haline gelmiş. Bu meydan okumaları sevinç ve neşeyle içime sindirebilmek için emek veriyorum.
Çocukken bunu nasıl da oyun haline getirirmişiz oraları fark ediyorum masallarla aldığım eğitimde oyun oynadıkça. Ne çok alan aydınlanıyor. Ben bedensel olarak sağlıklı ve güçlü bir çocuktum, bu yüzden- tabii babamın da erkek gibi kızı olarak- daha çok fiziksel güç gerektiren oyunlarda başarı göstermişim ve dolayısıyla oralarda salınmak bana iyi gelmiş. Fakat yaş aldıkça ve farkındalık arttıkça kısa düştüğüm alanların eksikliği hissedilir oldu. O yüzden ters köşelere gösterdiğim dirençlerin üzerine gidiyorum bu sıralar bu eğitimlerin aracılığıyla.
Bunlardan biri de resim çizmek. Öyle ki can havliyle bir sürü boyalar aldım kendime. Bir sürü kırtasiye malzemesi aldırdı hoca. Bana kâğıtlar, defterler yetmez oldu duvarları boyamaya başladım. Derken çok güzel keşiflere çıktım, çok güzel resimler çizemesem de. Hocamızın sık sık hatırlattığı gibi ‘ düşük beceri, yüksek duyarlılık ‘ deyip içine girebiliyorum çalışmaların.
Masal Anlatıcılığına paralel götürdüğüm Şifacılık Eğitimlerim de birbirini destekliyor bence. Geçenlerde orada da hocamız beden farkındalığı ile ilgili bir resim çalışması yaptırdı tıpkı masallardaki resim çalışmalarımda olduğu gibi ağzım bir karış açıkta kaldı. Çünkü ben seksi bir beden içinde kendimi resmetmeye çalışırken baktım ki bebek beden çıktı ortaya. Üstelik ellerini arkasına gizlemiş, bacakları da yok. Ortak yorum büyümek istemediğime dairdi. Bunun yanı sıra ben kendimce orada dirençlerimi de gördüm. El becerilerimi kullanmak ve bu konuda ilerlemek istemediğime dair direncim devam ediyordu bana göre. Nedenlerini çok şükür biliyorum ama yetmiyor. Nasılları da hocalarımın bilgisi benim gayretimle oluşuyor diyelim ve ertelemeyelim.
Elbette yorgunluklarım oluyor, vazgeçesim geliyor; kırılganlıklarım oluyor canım yanıyor derken yalnızca bugün için kişisel algılayıp küsüp gitmiyorum, alanı terk etmiyorum. Çünkü bunların yetişkin Özlen’ e hizmet etmediğini görüyorum ve bu daha çok canımı yakıyor. Derler ya, değişememenin acısı değişmenin acısından büyük olduğunda değişim başlarmış ya... Onun gibi bir şey.
Bu bir ‘ Bitmeyecek Öykü ‘... Tıpkı şu sıralar elimdeki Michael Ende’ ye ait ‘ Bitmeyecek Öykü ‘ kitabında olduğu gibi. Fantastik bir dünya içine girdim. Yalnızca bugün için çok iddialı gelse de bu iki dünyayı bir etme meselesi olmasa bile geçişlerim kolaylıkla, sevgiyle, neşeyle Olsun! Kalbim huzur ve sevinçle dolsun. Mızıkçılık yapıp gitmek benden uzak olsun! Teşekkürler.