“Dünya gibi, sanat eseri de, canlı bir biçimdir. Vardır ve haklı kılınmaya ( doğrulanmaya ) ihtiyacı yoktur.”
Sanat eseri bağımsız bir varlık olarak tanınamadığından, yıllarca sanatın sanat için mi toplum için mi olduğu tartışıldı; sanat eserini anlamaktan uzak bu ifadeler bazen hâlâ kullanılıyor. Sanat toplum için olamayacağı gibi, sanat sanat için bile değildir, çünkü her sanat eseri kendisi için olabilir ancak. “Kendisi için” olmayan ya da “ kendisi için” olamamış bir eser, sanat eseri değildir. Bu nedenle, sanat eserinin elit kitle için mi yazıldığı tartışmaları da gereksizdir. Zira eser, elit veya değil hiç kimse için yazılmamakta, her şeyden önce kendisi için yazılmaktadır.
Yukarıdaki alıntı Nihan Kaya’nın “ Yazma Cesareti” adlı kitabındandır. Syf.134-135
Bazen yaşadıklarım anlamsızlaşıveriyor yeni bakış açılarıyla birlikte. Belki o yüzden sıkı sıkı sarılıyorum eskiye güvende hissedeyim, konfor alanımda huzurum kaçmasın diye. İşin felsefi yanını bırakırsam yıllarca Edebiyat öğretmeni olarak münazaralar düzenledik, sanat toplum için mi yoksa sanat sanat için mi diye. Münazaranın özünü unutup hırs yaptık birinden birine tutunup savımızı kanıtlamak için. Hâlbuki hem -hem kuralı var. Bunun ötesinde o, ‘dünya benim etrafımda dönüyor’ illüzyonu da var. Fakat buralardan çıktığım zaman biricikler dünyasında neye tutunacağımı bilemiyorum. Şaşkın şaşkın dolaşıyorum iç dünyamda bu bilgiyi nereye oturtabilirim diye. İşte yukarıdaki alıntı parça da bende böyle hisler uyandırdı.
Hemen masal anlatıcılığında hocamızın özellikle resim çizmekte direndikçe çok sık söylediği sözler geldi aklıma:
“Bu noktada elinizden geldiğince ‘ düşük beceri, yüksek duyarlılık ‘ anlayışıyla 2 yaş çocuk kabiliyetiyle çizin. Çocuk orada düşük beceriyle ama yüksek duyarlılıkla ne çizdiğini biliyor. Hep onu hayal edin. Tek şeyde buluşun, eyleminiz ve düşünceniz aynı olsun, düşüncen ağaçla dopdolu olsun, elin de onu çizsin elinden geldiğince.”
Ne büyük özgürlük değil mi! Anlamlandırmakta ya da çizmekte, içinde bulunduğum eylem her ne ise fark etmez elimden gelenin en iyisini yapıp oluruna bırakmak. Yaratıcılık ve onun ortaya çıkardığı yaratım hepsi hem birbirine bağlı hem de birbirinden bağımsız. Zihnimin asfalyaları atmadan somut bir örneğe bağlayayım yine Nihan Kaya’nın aynı kitabından alıntıyla:
“Poe’nun kitlesel yatay düzlemde dokuz dolar eden şiirinin yüz altmış sekiz yıl dayanması, bize kitlesel yatay düzenin değerleri hakkında bir fikir vermeli. Poe, ‘The Raven’ı yazdıktan dört yıl sonra fakir öldü. Ama fakir ölen birinin öldükten yüz altmış dört yıl sonra yaşayabilmesi, asıl fakir ve ölümlü olanın bizim değerler sistemimiz olduğunu gösteriyor.” (syf.204-205)
Yeni değerlerim çerçevesinde “düşük beceri, yüksek duyarlılık“ prensibi yerini aldı bile. İnşallah bazen engel olarak gördüğüm ‘mükemmeliyetçiliğim‘ karşısında bir yerlere sinip görünmez olmaya çalışmaz. Ben hepsinin mevcudiyetini farkındayım şükürler olsun. Her geçen gün de dengeliyorum diyelim ve işi çapaya bağlayalım. Söz uçar yazı kalır diye, böylece yazarak çapalıyorum niyetlerimi. Sonsuz teşekkürler...