Uluslararası hukuk gereği, egemenlik haklarını korumak için, Türkiye sınırlarını işgal eden ya da ihlal eden Suriye’nin bir helikopterini Türk savaş uçakları düşürdü. Tüm soğukkanlılığını korumakla beraber, angajman kuralları gereği Türkiye’nin sessiz kalması beklenemezdi. Dolayısıyla çıkması muhtemel olan bir savaşa, kerhen de olsa girmiş bulunuyoruz.

Bu güne kadar Haziran 2012 tarihinde Akdeniz’in uluslararası sularında bir savaş uçağımızın düşürülmesiyle iki pilotumuz şehit olmuş ve bu güne kadar da uçağımızın kimler tarafından düşürüldüğünü öğrenilememiştir.
İstemeden de olsa girmiş olduğumuz bu savaş sürecinde, ABD ve Rusya kendi aralarında bir takım paslaşmalar ve anlaşmalar yaparak, Türkiye’yi saf dışı etmeye çalıştıkları görülüyor ve ettiler. Ancak, ne kadar saf dışı edilirse edilsin, sınır ihlalleri olunca, Türkiye’nin elbette sessiz kalması beklenemezdi. Türkiye’yi savaşın kaotik ortamına çekmek için, her yolu deniyorlar. Özellikle Ceylanpınar sınırı boyunca meydana gelen olaylar, ilçe merkezine düşen bombalar, insanlara isabet eden mermilerle, aynı zamanda savaş çığırtkanlığı yaparak savaş isteyen memleketimizin bazı insanlarıyla sürekli kışkırtıyorlar.
Bir komşu olarak, bir İslam, ilkesi olarak, bölgede belirlenen bir güç olarak, Türkiye’yi bir bataklığın içerisine çekmeye çalışan ABD, Rusya, Çin, İran, BM ve Avrupa Birliği Ülkeleri birlikte hareket ederek, oyalama taktiği yaparak, Türkiye’yi bilgilendirmemeleri, paylaşımcı olmamaları neticesinde, bir kaosa çekmeye çalışıyorlar ve başarmış gibi de görünüyorlar.
İçinde bulunulan mevcut süreçte, elbette Türkiye hem, ülke haklarını hem de vatandaşlarını güvenliklerini sağlama adına; kerhen de olsa, Suriye’yi gerekli müdahaleyi yapma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Türkiye iki arada bir derede kalmış duruma düşse de, sınır ihlallerine, hem Suriye uçaklarının, hem de bombalarının topraklarını huzursuz eden, güç duruma düşüren duruma karşı sesiz kalmaması en doğal ve olması gereken hukuksal bir hakkıdır. Bu anlamda, ABD ve Rusya’nın kendi aralarında yaptıkları diploması hamleleriyle Saddam’ı olası bir savaştan korumayı amaçladılar. Bir bakıma başardılar denilebilir. Dünyanın gözü önünde, kimyasal silahlar kullanarak insanlık katliamı yapan Esad, bu girişimle daha cüretkâr davranarak, kendine güveni geldi. Her geçen gün kendisine karşı çıkan kendi ülke halkını daha çok artarak bombalamaya devem ediyor.
ABD’nin daha düne kadar İran’la zıt fikirlere sahip olup, görüşmemelerine karşın, şimdi aynı safta yer alması aklın kabul edeceği bir şey değil. Nükleer programlar konusunda, ABD Başkanı Barack Obama ile İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani’nin karşılıklı mektuplaştıklarını görmek, insanı derinden düşünmeye sevk ediyor. Irak’ın işgalinden sonra, ABD ve Batı, her ne kadar İran’a karşı bir mücadele görüntüsü sergileseler de, aynı safta ve aynı çizgide yer aldıkları, belki de bununla bölgede güçlenen Türkiye’nin önünü kesmeye çalıştıkları görülüyor. Bunu da işte yakın komşularımız olan İslam ülkelerinin içişlerine müdahalelerle karıştırarak, istedikleri şekilde davranmaya başladılar. PKK ile aynı çizgide hareket eden komşularımız ve bazı devletlerin ittifaklarıyla, Türkiye’yi zora soktular. Böyle bir durumda, İran’a, Mısır’a, Suriye ne kadar, ne diyebiliriz, neler diyebiliriz? Çirkin ve kirli pazarlıklarla, PKK, ülke yönetimleri ve daha birçok yasa dışı örgüt desteklenerek, olası bir kaosın içerisine Türkiye’yi çektiler.
Anlayacağınız, sözün kısası bir savaşın eşiğine gelmiş, belki de girmiş bulunuyor. Bundan nasıl ve şekilde çıkacağımız, gerçekten zor. Dönmesi, hatta döndürülmesi hayli zor olan bir dönemeçteyiz.
Bu süreçte çok dikkatli olmalıyız. Hiç beklemediğimiz ve tasvip etmediğimiz bir kardeş kavgasının içerisine girmiş oluyoruz. Çok dikkatli, soğukkanlı ve dirayetli hareket etmek durumundayız. Yıllarca aynı oyunlarla, savaşlara çekilmeye çalışsalar da başaramadılar; ama galiba bu defa başarmış gibi görünüyorlar. Ancak Cenabı Allah’ın da bir hesabı vardır. Elbette kurulmak istenilen tuzağa kendileri yakalanacak ve boyunlarına dolanacaktır, kendi yarattıkları çirkefin içerisinde kaybolacaklardır.
 
Kerim Baydak