Herhangi bir görevde olsun, olmasın her insanın zamanla fikirleri değişir. Bazı konularda yanlış düşündüğünü, bazı konularda eksik bilgiyle hüküm verdiğini anlayabilir. Dün sevmediğin bir insanı, bir siyasetçiyi, bir lideri veya bir sanatçıyı, yarın “yanlış tanımışım” diyerek sevebilirsin.
Tam tersi de olur elbet…
Düne kadar “doğru” ve “iyi” bildiklerinin aslında ne kadar kötü veya ne kadar yanlış bir yola girdiklerini anlayabilirsin…
Hatta yüzlerine taktıkları “iyi” maskeyi nasıl gizleyebildiklerine de şaşarsın.
Bütün bunlar değişebilir ve bu kişinin “dönmesi”yle alakası yoktur. Çünkü fikirler, zamanla, okuyarak, anlayarak, gözlemleyerek ve yaşadıklarından ders alarak olgunlaşır.
Ama bazı şeyler değişmez/değişmemeli…
Yazarlar için, siyasetçiler için ve genelde bütün sanatçılar için üslup değişmez…
Dini inanç değişmez ama yorumlar değişir…
İdeolojin değişmez ama farklı ideolojilere bakış açın ve kendi ideolojini sorgulama değişebilir.
İnsanlara yaklaşımın değişmez…
Her Allah’ın günü, önüne gelene hakaret eden birisi, bir anda “kibar” bir insana dönüşemeyeceği gibi, kibar bir insanın da bir anda küfürbaz olması mümkün değil.
Hoşgörüyle dolu bir insanın, her zaman hoşgörülü olması beklenir; menfaati bunu değiştirmez.
Menfaatin değiştiremeyeceği bir diğer konu hukuktur…
Başkası için reva gördüğünü, kendin için de reva görebilmelisin.
Hayatı boyunca zalime ve zulme karşı duran birisi, zulmedemez…
Mazlumdan yana tavır takınan ve buna yürekten inanan birisinin, bir anda mazlumların düşmanı konumuna geçmesi kabullenilemez.
Sevgiden, barıştan, kardeşlikten, hoşgörüden bahseden birisinin, bir anda savaş çığırtkanı olamayacağı gibi, savaşan tarafta da bulunamaz.
Böyle olduğunda ve eğer siyasetçiysen, parti değiştirsen de, değiştirmesen de, insanlar “çizgin” konusunda hiçbir tereddüde düşmez.
Yazarsan, çalıştığın gazetenin bir önemi olmaz, sözlerinle konuşursun, aynı üslupla yazarsın, herkese aynı tarzda hitap edersin.
İktidarda kimin olması, hangi görüşün egemen bulunması da sizi çizginizden saptırmaz.
Bazen 9 köyden kovulursunuz, bazen onuncu köyde de tutunamazsınız ama söylediğiniz, yazdığınız, yaptıklarınız er veya geç haklılığınızı ortaya koyar.
Dürüst olmak zordur.
Hakkı savunmak zordur.
Bütün eleştirilere, bütün kumpaslara, bütün ayak oyunlarına ve bütün iftiralara rağmen “olduğunuz gibi” görünüp, “göründüğünüz gibi” olmaktan taviz vermezsiniz.
Çalmadan, çırpmadan, kimsenin hakkını yemeden ve hiç kimseye hakaret ve küfretmeden mesleğini icra etmek çok kolay değil ama imkânsız da değil.
Bütün bunları yapmayan var mı derseniz, elbette var…
Yapan da var, yapmayan veya yapamayan da…
Dün söylediğini, bugün yalanlayan, dün inandığı değerleri bugün ayaklar altına alanlar var.
Sırf kendi menfaatleri için koca bir ülkeyi bile gözden çıkaranların olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Ama insanın hırsına, güç merakına, para ve kadın sevdasına, makam merakına rağmen, insanca yaşamanın mücadelesini verenler de var.
Hem de hangi partide, hangi cemaatte, hangi grupta veya toplulukta olması, bütün bunları değiştirmiyor.
Muhatabının kim olması, hangi renkte, hangi dilde, hangi anlayışta ve hangi kimlikte olması da bir anlam ifade etmiyor.
Zalimin “bizden”i olmayacağına göre, mazlumun da “başkasından” olanın olamayacağına inanmak gerekiyor.
Başkasının hırsızıyla, bizim hırsızımız arasında bir fark olamayacağına göre, başkasının katiliyle, bizim katilimiz de farklı değildir.
Devlet içinde çetelenen asker olunca, adı Ergenekon veya başka bir ismi kendilerine reva görünce katli vacip bilenlerin, “paralel” başka bir yapılanmada farklı bir yaklaşımda bulunmaları söz konusu olamaz.
Milletin geleceğini belirleyenin, millet olması gerektiğini söyleyemedikten sonra yapılan bütün özgürlük çağrıları yerini bulmayacaktır.
Milletin üstünde güç olduğuna inananın, hangi anlayışta, hangi görüşte veya hangi oluşumda olması hiçbir anlam ifade etmez.
Ve bütün bunları için uğraşanın da etiketi, makamı ve siyasi görüşünün bir anlamı olmaz.
Bu açıdan üslup, Hüseyin Gülerce’nin de dediği gibi bir şekilde namustur…
Nerede olduğuna değil, nerede durduğuna ve kim olduğuna bakarak konuşman gerekir.
Tıpkı Hüseyin Gülerce gibi…
Gülerce, dün neyi savunuyorsa bugün de onu savunuyor.
Dün hayata nasıl bakıyorsa bugün de aynı şekilde bakıyor.
Ve dün hata yapanlara karşı nasıl dik duruyorsa, bugün de aynı şekilde dik durma onurunu gösteriyor…
Ne mutlu…
 
Tweetimden seçmeler
TBMM`de yer alan AK Parti, CHP, MHP ve HDP ortak bildiriyle kavgalara karşı çıkarak; ‘şiddete hayır’ demiş. Mecliste kavga edenler kimler? :))