Mademki insanız.
Mademki canlıların en şerefli olan Eşref-i Mahlûk ’atız.
O halde insanlığın gereklerinden olan uzlaşma kültürünü hayatımıza tatbik etmek zorundayız.
Farklı düşüncelerin zenginlik olduğu demokrasilerde, uzlaşma kültürü vazgeçilmez en önemli unsurlardan biridir.
Her insanın yaşadığı ülke, yaşadığı şehir, mensup olduğu inanç, sahip olduğu mezhep ve meşr5ep gereği, farklı düşünce ve inancı olabilir. Kavram kargaşasında kaybolmadan, tehditkâr, insani hak ve hürriyetlere saldırı olmadığı sürece, bunlara saygı gösterilmesi gerekir.
Bu tahammül, müsamaha ve hoşgörü kapsamında, düşünce farklılığı, insanlığın, toplumların değişim, gelişim ve ilerlemesinde büyük bir zenginlik olarak algılanmalıdır.
Kültürel uzlaşmayı, yaşantımızda olumlu şekilde kullanırken, bu sınırları iyi tespit etmek gerekir. Şiddet ve terör azdırırcasına Vandalizm’i de kıskandıracak yakma, yıkma, yağma, talan olacak şekilde etrafa zarar vermek uzlaşma kültüründe asla yeri yoktur ve olamaz.
Hoşgörü, saygı, tahammül ve uzlaşı kültürünün temelinde, sevgi, saygı, erdemli olmak vardır.
Öfke, nefret, kin beslemenin temelinde, zarar verme vardır.
Dünyanın neresinde olursa olsun meydana gelen her karşı taraf olmak sorundayız. Çünkü taraf olmayan muhakkak bertaraf olacaktır.
Bugün olanlara sesiz kaldığımız sürece, yarın bizim başımıza gelmeyeceğinin garantisi yoktur. Kavgayla, şiddetle, etrafını yakıp yıkmakla, çatışarak, tahammülsüz davranarak, asla uzlaşma ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma sağlanamaz.
Genel kabul görmüş müşterek konularda, toplumu meydana getiren bütün katmanların birlikte hareket etmesi beklenen ve özlenen bir uzlaşma kültürüdür.
Uzlaşmanın tek taraflı olmayacağı gibi, toplumda infial yaratarak, korkutarak, sindirerek, etrafa zarar vererek, kaotik bir ortam oluşturarak, asla istenilen birliktelik ve çatışma ortamından uzaklaşmak mümkün değildir.
Farklı fikir, görüş ve düşüncelere saygı göstererek, uzlaşmak, ortak çözümler bulmak zorundayız.
Bazı konular dışında anlaşılamayacak, uzlaşılmayacak hiçbir konu yoktur. Devlete yıkma amaçlı olan hiç bir konuda, hiçbir çatışma ortamında uzlaşının o0lması mümkün değildir. Devlet olmak toplumun var olma sebebidir. Bunun farklı arayışlar içerisinde hak arama sürecinde uzlaşma konusu yapılamaz. Ancak mevcut olanın iyileştirilmesi konusunda fikir ve görüş alışverişlerinde bulunabilir.
Yönetim biçimlerinde, temel ilkelere karşı uzlaşı da bulunulması hayli zordur.
Din, inanç ve kutsal hassasiyetlere saldırılarda uzlaşılması da çok zordur.
Bunun dışındaki mevcut konuların çoğunda uzlaşı kültürüne birliktelik ve beraber hareket edilebilirlik sağlanabilir.
Peki, “kimlerin bu uzlaşı kültürüne ihtiyacı vardır?” derseniz.
Bir devleti oluşturan ve toplumu meydana getiren bütün katmanlarında bu uzlaşı kültürüne ihtiyacı vardır.
Siyasetçilerimiz de, politikacılar da, basın da, yazılı ve görsel medya da, Özerk olan Üniversiteler de, her gün televizyonlar da arzı endam eden çok bilmiş, isimlerinin önünde bilmem ne yazılı olan aydınlarımız da, dini, inancı, mezhebi, meşrebi, mevkisi, makamı ne olursa olsun çarşı sokakta beraber olduğumuz, komşu olduğumuz, kız alıp verdiğimiz, aynı sofrada yemek yediğimiz, aynı cephede beraber savaştığımız, aynı mezarlıkta ölen sevdiklerimizi gömdüğümüz, aynı havayı teneffüs ettiğimiz insanlar arasında uzlaşma kültürü olmalıdır. Birbirine müsamaha, birbirine tahammül, birbirine hoşgörü kültürü olmalıdır.
Genel olarak uzlaşmadan yoksun olduğumuz söylenebilir.
Ancak ne hikmetse, iş konuşmaya gelinde, mangalda kül bırakmamacasına uzlaşma kültürü olası gerektiğini ağzımızdan, dilimizden düşürmeyiz. Konuşmaya gelince” uzlaşma olsun,” ama uygulamaya gelince “olmasın” teranesindeyiz.
Kerim BAYDAK