Yıllardır kalem oynatan birisi olarak şuna inanırım ki, gazeteciliği ve yazarlığı “özgürce” yaptığında “haz” alma şansın var. “Bağımlı” yaptığındaysa, kaleminden çıkan mürekkep, sizin fikirlerinizi değil, bağımlı olduğunuzun fikirlerini yansıtmaktan öteye gitmez…
Bir siyasi görüşü, bir düşünceyi, bir inancı beğenmek, ondan taraf olmak kadar doğalı da yoktur aslında. Sorun, ne kadar tarafsınız, gerçekleri ne kadar ortaya dökebiliyorsunuz, ne kadar objektifsiniz, ne kadar hakkaniyetlisiniz, önemli olan budur.
Söz gelimi AK Partili olabilirsiniz, basındaysanız da, AK Parti’nin olumlu icraatlarına çok daha fazla yer verirsiniz.
Belki tarafınız, diğer partilerin yayın organınızda fazlaca yer almasına engel olabilir, hepsi o kadar…
Ama yandaşsanız iş değişir…
Güvenirliliğiniz kalmaz…
Sizi, sadece “sizin gibi düşünenler” okur, dinler, izler…
Bu nedenle de oldum olası “yandaş basın” kavramından işkillenirim.
Taraf olmak başka, “yandaş” olmak çok başka bir şeydir.
Taraf olursan, karşı da durabilirsin ama yandaş olursan karşı koyma gücün olmaz.
Her siyasi partinin “yandaşı” kendisine…
Neredeyse “gazetesi” veya “televizyonu” olmayan siyasi parti kalmadı.
Bazısı “borazancının borusu gibi” öterken, bazısı “hakkaniyeti” elden bırakmayarak mesleğine leke sürdürmemeye kararlı…
Elbette “yayın organı” kendi malı olunca, nasıl yayın yapacağına da kendisi karar verir…
Beğenirseniz alır, okursunuz/izlersiniz…
Beğenmezseniz de yanından bile geçmezsiniz…
Ya zorla verilirse?
***
Çok ilginç bir iddia var… (İddiadan da öte bir şey ya neyse…)
Her dönemde bazı gazeteler “alınması mecburi” sınıfına girer…
Gün olur Cumhuriyet Gazetesini, sadece siyasiler değil, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları bile “mecburi” olarak alır…
Gün olur “Zaman Gazetesi” cemaatten kaynaklanan bir şevkle “alalım, okuyalım, dağıtalım” moduna girer. (Bu nedenle Zaman Gazetesi’ni diğerlerinden ayırmak gerekiyor…)
Ama gün olur Yeni bir Çağ’a uyanır, Yeni Mesaj verirsiniz. Gün olur Sabah Gazetesiyle güne başlarız…
Bazen Hürriyet okumaktır, Milliyet almaktır laik olmanın ilk şartı…
Radikal takıldığımıza bakmayın, yandaş olmayacağımızı kim söylüyor?
Kimi zaman Yeni Şafak’larda buluşuruz…
Bazen Milli Gazete masamıza ilk gelen olur…
Bazen “bulvar” gazetelerini sattırmak bile iktidarların işine gelebilir. (Belli olmaz, bakarsın vatandaşın şehveti kabardıkça, iktidarın yanlışlarını görme şansı azalabilir…)
***
Gazete, “okunması” gereken yayın organıdır…
Hangi görüşten olursa olsun, okunması, “bütçeye göre” de alınması gerekir.
Elbette beğendiğiniz gazeteyi alacaksınız, mecbur tutulduğunuzu değil…
Zaten “mecbur” tutulan gazete, gazete olmaktan çıkar, çok daha başka şey olur…
Yeni trend gazetemiz Star oldu. (Vatana millete ve dış temsilciliklerimize hayırlı ve uğurlu olsun.)
Bu aslında gazetenin büyümesini değil, küçülmesini sağlayan bir destektir…
İspatı yok elbet söyleyeceklerimin…
“Seviyoruz kardeşim, sevdiğimizden alıyoruz!” diyenlere sözümüz ne ola ki…
Ama iddia iyi yani…
Bütün AK Partili belediyeler, AK Parti teşkilatları, il genel ve belediye meclis üyeleri, yönetim kurulu üyeleri ve başkanlık koltuğuna oturanlar, ilk hedefiniz birden fazla Star Gazetesi almaktır, ileri! (Bu birden fazla, en az on!)
Siyasi partilerin, “sesi soluğu” olmak, basının görevleri arasında yer almaz…
Ama bir siyasi görüşe “yakın” durmak yadırganacak bir durum değildir.
Peki, bir siyasi görüşün “baskısıyla” tiraj arttırmak nasıl bir şey?
Akşamları tiraj raporunu alan “mecburi satıcı” gazeteler, “Vatandaş bizi beğeniyor be kardeşim” diye şişinebiliyorlar mı?
Mesleki hazzı tadabiliyorlar mı?
En merak ettiğim ise “birden fazla” abone olan ve bu fazlalık “yüzlerle” ifade edilen gazeteleri almak zorunda bırakılan belediyelerin, bu parayı “nereden” bulduğu hangi “kalemden” ödediğidir…
Ve bir şeyi daha çok merak ediyorum, yerel basına tek kuruş desteği olmayanların, söz konusu “dayatma” olduğunda nasıl boyun eğdikleridir… (Yahu hani dayatmaya karşıydık!)
Birisi söylerse hepimiz aydınlanacağız.
Belki de Star Gazetesi çıkıp, “yok kardeşim, acayip yayın yapıyoruz, vatandaş da beğenip alıyor” diyebilir…
Onlar derler, biz de inanırız!
Twitimden Seçmeler
Söylemeniz gerekeni söyleyin, konuşmanız gerektiğindeyse konuşun. Nasılsa konuşmak bir kez yakar, susmaksa bir ömür.