Dün yazımı; “Kazanmak, sarhoşluğu da beraberinde getirir.” diye bitirmiştik. Çünkü Güç, adamı sarhoş ederdi.

Gerçekten de güç adamı sarhoş eder.

Kör bir âşık gibi salar ortaya.

Hiç kimsenin sizi görmediğini, sizi takip etmediğini, nasıl kendinizden geçtiğinin farkına varmadığını sanır.

Güç, zehirli bir yılan gibi vücuda hızla yayılır ama alışkanlık yapan ilaç gibi de yavaş yavaş nüfus eder.

Kısa sürede alışkanlık, yerini müptela olmaya bırakır, bunun farkına varmak da mümkün olmaz.

Tiryakilik, öteden beri gelen bir alışkanlık algısına dönüşür ve müptela olduğunun farkına varmadığı nice alışkanlıklar edinir, nice kötü huylar, karakterini değiştirir, için için yakar, öldürür, “insanlığı” alınmış bir bedene dönüşür, yaşayan bir ceset olursun ama etrafına neşe saçtığını sanırsın.

Kötü huy, beraberinde daha kötü huyları getirir.

Kendisine var olan erdemler birer birer yok olmaya başlar.

Kendisini kazandıran her güzel huyun yerini kaybettiren kötü huylar alır.

Türlü türlü alışkanlık edinir kazanan; Alışkanlıklarıyla birlikte çevresi de değişir.

Bir anda çevresi, dünya malının peşinde koşan insanlarla dolar, taşar.

Tabii ki bunlar güzel olur, çekici durur.

Hem kendisi kazanır hem seni kazandırır.

Kazandıkça kazanır, kazandıkça daha çok kazanma isteğiyle dolar taşar.

Kazandığının “helal-haram” olduğuna bakmamaya, gelenlerin “hakkı” olduğuna inanır, inandırılır ve öyle amel edilir.

Sonunda bütün bunları kendisine bir “hak” bilir.

Kazananın etrafına üşüşenler, “seçilenden” daha uyanıktır.

Hazır sağılacak bir inek vardır.

Sadece sütünden faydalanmazlar, etinden de, derisinden de, sakatatından da faydalanmak için üşüşür; tıpkı pisliğe üşüşen sinekler gibi.

Kokusu pek çıkmaz, çıksa da mis gibi koku serpen fedakârlar bulunur.

Pisliği örtmeye çalışanlar da, pisliğe bulaştığının farkına varmazlar.

Sonra kazandığını kaybetme korkusu sarar, kazananı.

Türlü türlü hastalığa yakalanır, tedavisinin olduğunu bilmediği, hastalığının farkına varmadığı illetle boğuşur durur.

Korkar…

Kazanamama korkusunun yerini, böylece kaybetme korkusu alır.

Bu korkuyu, “inek sağanlar” verir, kazanana.

Çünkü sağılacak inek kalmayınca sudan çıkmış balığa döneceğini bile inek sağıcılar, etrafa korku saçar.

Kendilerinin inanmadığı ama herkesin inanmasını istediği korkuyu paniğe dönüştürür ve daha çok korkunun kokusunu yayarlar.

Kazanmanın erdemi kaybolmuştur, kaybetmenin erdemi de hiç var olmamıştır.

Artık kazanmak için değil, kaybetmemek için bir yarış başlar.

Yarışı sürdürenler, inek sağıcılardır.

Bütün bunları uzaktan seyreden herkes görür.

Yakındakiler görmek istemez.

Kendisi asla inanmaz, söyleyeni de hiç sevmezler.

Yakındakilerin görmek istememesi, “düşmanın” sevinmemesi içindir.

Bunun aynı zamanda hakkı söylemekten kaçınmak ve gerçekleri gizlemek olduğunun farkına varmazlar

Bazıları da “beslendikleri” kap, önlerinden gitmesin diye susmayı tercih eder.

Böyle bir ortamda doğru söyleyeni kimse sevmez.

Doğru söyleyen her zaman 9 köyden kovulur, onuncu köyde de yaşamasın diye ellinin uzandığı her yeri karıştırır, her kulağa fısıldar, her durumu değerlendirirler

Doğru söylemek, erdemli olmayı da beraberinde getirir ama aynı zamanda sefalete de sürükler.

Kazanmak kolaydır, kazanana karşı doğruyu söylemektir zor olan…

Kazanmak için ne hileler yaptığını söyleyemezsiniz.

Kazanmak için kimlerle olduğunu, nerelerde durduğunu da söyleyemezsiniz.

Kazanmak için neleri feda ettiğini, hangi değerleri ayaklar altına aldığını da açıklamanız hoş karşılanmaz.

O güne dek var olma sebebinizin, kazanma adına yok olma sebebiniz haline dönüşmesini seyredemezsiniz de, çünkü inanmak istemezsiniz.

Bir şey olmak için neler olduğunuzu yüzünüze karşı haykıranlara nefret duyarsınız ve ne olduğunu bilmediğiniz acayip bir hale dönüşürsünüz, daha henüz kazanmışken…

Kazanırken kaybedersiniz, kaybettiğiniz değerlerin farkına varmadan…

Ama tabii ki kazanırsınız.

Güç sizdedir artık.

En büyük sizsiniz.

Eleştirdiğiniz her şeyi yapma hakkınızın doğmasına az kaldı.

Bu bir devrandır belki de “erdemi yok sayan her kazanan” için…

İnek sağıcılar çevrenizden hiç eksik olmayacak ve farkına varmadan bütün bedeniniz insanlıktan arındırılacak.

Ama unutmayın, bir de kazanmanın kaybetmesi var.

***

Kazanmanın erdemlerini saydık, bir de kaybetmenin erdemleri var…

Yarına…