Yaşam modellerinin sürekli yeni biçimler aldığı, tarzların-beklentilerin sürekli çağın enerjisiyle değişim geçirdiği, edinilen kazanımlarla bireylerin donanım niteliğinin değiştiği gibi ölçütler, gelişmiş ülkelerin standartlarıyla kıyas edildiğinde ortaya çıkacak veriler, çağın neresinde olduğumuzun kanıtı! Ülke olarak geçmişin dar koridorlarında “eski hatalara” gösterilen refleksler, kutuplaşmış ve yine kutuplaşmaların kendi içindeki mozaikleri çerçevesinde değerlendirildiğinde Türkiye’nin bölgesel düzeyde yaşam standartlarının hazin öyküler barındırdığı dramatik bir gerçek! Ülke motivasyonunun iller bazında hapsolduğu esarete Adıyaman dramatik bir örnek!
Sürekli aynı yaşam döngüsü, nesillerin birbirinin izlerinden ömrünü tükettiği, bu girdabın dışına çıkmak isteyenlerinde göç ettiği Adıyaman, yakalandığı VARYANT’tan kurtulmak için kılını dahi kıpırdatmadan, ilahi gücün tecelli etmesini bekler durumda! Seçilenlerin yada atananların gelişim önünde engel oluşu, Adıyaman için coğrafyanın kader oluşunu kanıtladığı gibi bu gün temel yaşam olanakların dahi yeterince sağlanamadığı, sürekli bu günün gerisine düşme korkusuyla ilahi mesajlarla ruha stoklanan kaderci yaklaşımlar, hafızalara kodlanan siyasilerin nefret tohumlarının neden olduğu kemikleşme varyantları nedeniyle, ilin acilen karantinaya alınıp kurtarılması, hayati önem niteliğinde!
Kadim şehrin kültürel tüm özelliklerinin niteliksiz seçilenler nedeniyle görülmemesi, eğitim, sağlık ve turizm potansiyellerinin ilin oligarşik yapısı içinde yerlerde sürünüşü, tarım ve sulama olanaklarının Afrika’nın kurak vahalarına dönüşü, bu gün dram filmleri için sahnelere konması yeterli olur! Irgatlığa mahkum edilen yalnız ilin, bilgi ve teknolojiden mahrum edilmesi, kuytu köşelerde küçücük dimağların ilahi niteliksiz mesajlarla zehirlenmesi, dini terimlerin vasıfsız kişilerce köstüm niyetine kullanışı neticesinde, insanların düşünme-sorgulama yetenekleri köreltilmiş, dünyada en çok okunan kitaplardan olan KÖRLÜK’ü daha da görünür hale getirmiştir! İnsanlığın gelişim yönünden dibe vuruşuna şahit olduğumuz Adıyaman, verilmeyen tüm haklarının kurbanı oluşu karşısında, bakar kör hallerini siyasilerin rant ipoteklerinden kurtaracak yeni anlayışlara, ihtiyaç olduğu net!
Bireyleri ekonomik esarete hapsedip, dini motiflerle mankurtlaştırma projesi uygulama alanı Adıyaman’ın, çağın ne kadar gerisinde olduğu hesap edildiğinde, insanların yaşam biçimlerinin birileri tarafından menfaatleri için resim tuali olarak kullanıldığı, zihinlerindeki kirli renkleri, yeni nesillerin dünyasına boca ettiği aşikar! Temel haklardan dahi yoksun oluşun sorgulanmadığı, aynı yaşam döngüsü mimarları tarafından ezber klişelerle suskunluk varyantına esir edilen, çoğunluk içinde farklı yaşamak isteyenin zenci görüldüğü bu amansız coğrafyada, insanları bu dar koridora mahkum edenlerin mutlaka karantinaya alınması zaruridir! Adıyaman’a musallat olan bu zehirli tembellik varyantının aşısı mutlaka bulunmalı, sorgulayan, haklarını bilen insanların yönetim kademelerinde “yer bulması” sağlanmalıdır.
Tüm Türkiye’yi etkisi altına alan, kutuplaşmanın verdiği taraftarlık ruhuyla kendilerini eleştirilemez kılan bu günün muktedirlerinin, Adıyaman’a neler kaybettirdiği açıktır! Her alanda dibe vurmanın vesikası olan kim varsa, öncelikle bunlar için Adıyaman içinde yer belirlenmeli, karantina süreçleri başlatılmalıdır. Adıyaman bu VARYANTI yenmelidir! Ruhu esir alınan, dava diye oligarşik düzenekleri için memleketin tüm enerjini tüketen çağın tembellik virüsleri dezenfekte edilmelidir. Gelecekleri üzerine ipotek konup, menfaat binalarının sürekli yükseldiği Adıyaman, bu varyanta karşı bağışıklık kazanmadığı sürece, “KADERİMİZ BU” hastalığının pençesinden asla kurtulamayacaktır. Adıyaman kafasındaki “kafesten” kurtulmalı öğretilmiş çaresizliğinden kopup özgürlüğünü bulmalıdır.
DİPNOT:
Okçunun biri saatlerdir bir av bulma ümidiyle ormanı dolaşıyordu. Derken bir geyiğin izlerine rastladı ve hayvanı izlemeye başladı. Bir Zen ustasının yaşadığı manastırın yakınından geçtiği için uğrayıp üstadın geyiği görüp görmediğini sormaya niyetlendi.
Sorusunu: “Yaa demek geyik avlıyorsunuz?” diye yanıtladı usta. “Söylesenize bir okla kaç geyik vurabilirsiniz?”
“Bir tane …”
“Bir tanecik geyik için bunca zahmete değmez ki.”
“Ne demek istiyorsunuz? Hem okçuluktan ne anlarsınız?”
“Ben de Ok Sanatı icra ediyorum.”
“O zaman siz söyleyin. Bir okla kaç geyik vurabilirsiniz?”
“Tüm sürüyü.”
“İmkânsızdır bu. Yalan söylemek size hiç yakışmıyor doğrusu.”
“Ne biliyorsunuz yalan olduğunu? İnanın bana bunun yolunu biliyorum.”
“Neymiş bu yol?”
“Hiç ıskalamayıncaya kadar oku kendinize atmayı öğrenmelisiniz.”
“İtiraf edeyim ki kendime nişan bile alamam.” dedi şaşıran okçu.
Derler ki bu çözülmez bilmece karşısında aniden aydınlanıp Satori’ye ulaşan avcı, yaşlı rahibin yanında kalarak kendi kalbine nişan almayı öğrenmeye başladı.
Adıyaman’ın seçimlerinden dolayı oklarını kendine doğrultmalı!