İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın “Anayasayı tanımıyorum” sözü, kendisi hakkında gensoru verilmesine neden oldu. 

Nasıl tanımazdı, netekim bu anayasayı insanların ölümünü izleye izleye şartları olgunlaştıran Kenan Paşa hazretleri yaptırmıştı.
O zaman darbecilerin anayasasını korumak, bir namus borcu olmalıydı.
Yoksa ne diye halk “değiştirilsin” diye onay verdiği halde siyasi partiler, “evet” dedikleri maddelerde bile bir naz ediyorlar, bir işve yapıyorlar ki, gören de iş yaptıklarını sanır, siyasette başarılı adım attıklarını düşünür.
Oysa esas mesele alışılmışlıktır.
Bu bir hastalıktır ve genlere işleyen çok kötü bir virüstür.
Bunlara göre illa anayasayı darbeciler yapacak.
Demokrasinin ırzına geçenler iş başına gelecek.
Halkın yetki vermediği ve asla da vermeyeceği işgalciler iş başında geçecek ve antidemokratik bir yönetim olacak.
Bir anda ülke açık cezaevine dönüşecek.
İşkenceler, sorgusuz infazlar bir biri ardına gelecek.
Hak edenlerin, hakları elinden alınacak.
Hak isteyenlere bir dipçik atılacak, bir tekme savrulacak.
Kitaplar yakılacak, gazetelere el konulacak, ezanlar susacak, Kur’anlar yasaklanacak.
İfade özgürlüğünü boş verin, düşünmek bile yasak olacak, herkes kendi gölgesinden korkacak.
İnsanlar bir gece yarısı evinden, işyerinden alınacak ve bir daha haber alınamayacak.
Analar evlat hasretiyle yanacak.
Çocuklar yetim kalacak.
Kadınlar dul olacak, gelinler hep yol gözleyecek.
Sonra demokrasiye geçilecek denilecek ve “geç” emriyle herkes demokrasiye geçecek.
Bunun için ısmarlama ve zorla anayasa yapılacak.
Bu anayasayı korumak, demokrasiyi savunmak, kimileri için namus borcu olarak algılanıyor.
Oysa asıl namus borcu, milletini esas alan ve onun haklarını savunan sivil, özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa yapmaktır.
İçişleri Bakanı Efkan Ala, yüreklice “ben bu anayasayı tanımıyorum” diyebilmiştir.
Ben de tanımıyorum, tanırsam namert olurum çünkü…
Bu anayasayı tanımak, darbecileri tanımaktır.
Bu anayasayı tanımak, hukuksuzluğu tanımaktır.
Bu anayasayı tanımak, zulme ortak olmaktır.
Ama yasaya saygı başka.
Bir yasa yürürlükteyse beğenmezsen bile uymak zorundasın ama onu içine sindirmek, savunmak, bayraklaştırmak zorunda değilsin.
Çünkü bu anayasa bizim anayasamız değil, bu haliyle asla da olmayacaktır.
Efgan Ala’yı kutluyorum; keşke bu kadar yürekli siyasetçiler muhalefet sıralarında da olsa. Keşke iktidarın vekilleri de öyle olsa…
Belki o zaman yasalar devleti milletinden korumak için değil, devletin zorbalığından milleti korumak için yapılır.
Belki o zaman “değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” diktatör söylemi anayasadan çıkarılıp, bir kenara atılır.
Çünkü “değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” demek, “ülkede demokrasi var yalanına inanmayın. Asıl efendi, bu darbe anayasasını hazırlayıp, bu maddeyi buraya monte edendir. Siz istediğiniz kadar uğraşın, istediğiniz kadar gelişin, istediğiniz kadar çağdaşlaşın ama çağın gerisinde kalmaya mahkumsunuz, biz ne dersek o olur. Siz sadece verilen koltukta, bizim dediğimizin dışına çıkamazsınız” demektir…
Dün mecliste aslında bir ayıp yaşandı.
Bütün siyasilerde olması gereken o karşı çıkış, sahiplenmeye döndü.
Muhalefet sıralarında oturanlar, darbecilerin sözlüğüne savunmakla kalmadı, onların pisliklerini muhafaza etmeyi bir borç olarak gördüler.
Bu ayıptır, siyaset adına, özgürlük adına, hak adına, hukuk adına…
Ama ne çare ki, sırf bu ayıp sürsün, daha da katmerleşsin diye çözüme de karşı çıkılıyor, barışa da, huzura da, refaha da…
Herkes, kendi koltuğunu, ülkenin önünde görüyor.
Gençlerin ölmesiyle koltuklar sağlamlaşacaksa varsın ölsün diye umursamıyorlar.
Ve biz, siyasetçilerin bu ülkenin geleceğini belirleyeceğine inanıyoruz.
Evet belirleyecek olan gerçekten de siyasetçilerdir ama darbecilerin yüzkarası eserlerini korumaya çalışanlar değil.

Tweetimden seçmeler
Bir yerde barış konuşuluyorsa ve siz savaşın tarafındaysanız, hatta bunun için gençlerin ölmesini bile kullanıyorsanız, insan değilsiniz.