Düzenli aldığım derginin bu sayısındaki bir yazıda ‘Avatar’ filmini izlemem ve bazı tespitleri yazmam önerilmiş. Benden kaçar mı? Hemen tekrar izledim filmi fakat dişlerimi sıka sıka, o askeri liderin ve yandaşlarının öldürülmesine bedenimin verdiği tepki üzdü beni. Bir de filmi izlerken bir ara köpeğim İrene’nin burnunu bedenime sürtmesi ile sıçramam da filme ne kadar kendimi kaptırdığımın göstergesiydi. O da canımı sıktı.
Neden diye soracak olursanız, bir şeylerin değişmemiş olması diyebilirim kısaca. Çünkü ben çocukken de böyle acıklı filmleri izlerken ağlıyordum ve annem diyordu ki:
- Ağlama kızım ağlama! Onlar kâğıt parçası ağlama!
Kazın ayağı öyle değil, yaşayarak öğreniyoruz bunu maalesef. O yüzden ‘bu benim doğama aykırı’ dediğim her şeyi açık fikirlilikle denemeye istekliyim. Evet, sonuçta herkes gibi benim de bir yaradılışım var. Fakat bu yaradılışta yetişkin bir birey olarak sorumluluklarımı almak açısından da yardıma ihtiyacım var. O yardım da ben açık fikirli olarak yeni şeyleri deneyimledikçe ulaşacaktır bana. Yoksa aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek delilikse ben o halleri çok iyi biliyorum.
Tam yerine denk gelmişken hemen bir bilgelik hikâyesi sokuşturalım araya:
Güneşi Eliyle Kapamak
Bir zamanlar, bir âlimin yanında gençler kitap okuyor, ilim tahsil ediyorlardı. Bir gün gençlerden birisi âlimin yanına geldi ve “Efendim, ilim tahsilime artık devam edemeyeceğim“ dedi. “Küçücük bir evde, kardeşlerimle ve annem babamla birlikte yaşıyorum. İlim öğrenmek için yoğunlaşmak ve dikkatini toplamak gerekiyor ama benim şartlarım buna hiç de uygun değil.”
Âlim, önce gence hiçbir şey demedi; sonra eliyle gökyüzündeki güneşi işaret ederek eliyle yüzünü kapamasını istedi. Genç talebe, denileni yaptı ve elleriyle yüzünü örttü. Âlim, daha sonra şöyle dedi:
“Ellerin küçük; ama kocaman güneşin enerjisini, ışığını ve haşmetini örtmeye yetiyor da artıyor. Aynen bunun gibi, hayatında karşılaştığın ufak tefek sorunlar da seni manevi yolculuğunda ilerlemekten alıkoyuyor.
Nasıl elin, güneş ışığının sana ulaşmasını engelliyorsa, yeterli azmi göstermeyişin de içindeki ışığın parlamasını engelliyor. O halde, kendi gayretsizliğin ve çaresizliğin için başkalarını suçlama ve bahaneler arama.”
Nasıl ama! Silkeliyor ve insanı kısa bir süre de olsa kendine getiriyor. Birçok yapmak istediğim şeye birçok bahanem ve suçlamam var benim de. En çok da ayağıma köstek olanlar kendi kendime sahiplendiğim ve bırakmak istemediğim inançlarım. Evet, öyle ya da böyle bu güne kadar hizmet etmişler ama çoğunun miadı dolmuş ve artık bana zarar veriyor. Çok güzel bir örnek dinledim biraz önce bir videoda. Bebek ayakkabılarımızı çok beğensek de artık giymemiz mümkün mü? Değil. Onları bırakıyoruz. Öyleyse, onun gibi işlevsel olmayan her şeyi hayatımızdan çıkarabiliriz.
İşlevsel sözcüğü bana çok mekanik geliyor yalnızca bugün için. Yine aynı konuşmacının da altını çizdiği gibi hafif ve ağır sözcüklerini kullanmak daha içime oturuyor. Tabii konuşmacı da benim gibi birçok öğreti ile ilgilendiği için dille ilgili söylemler özü aynı olsa da değişiklik gösterebiliyor. Takılmayalım oralara.
Örneğin ilişkilerde yol alış şeklimi gözden geçiriyorum ve değişik davranmaya özen gösteriyorum. Yakın ilişkimden somut bir örneklendirmeyle devam edeyim. Bir kadın arkadaşımla telefon görüşmelerimizde sorun yaşadım son zamanlarda. Tespit edebildiğim tek şey savunmada oluşumdu ve bu bana ağır geliyordu.
“Burada bana ağır gelen bir şey var. Birlikte buraya bir bakabilir miyiz?”
Demek benim için alışık olmadığım dolayısıyla çok ürkütücü bir yerdi. Akışa bıraktım, içime baktım derken dürüstleştim ve son telefon konuşmamızda aynı sözcüklerle olmasa da bunu ona ifade edebildim. Yani yapabildim. Sağ olsun o da anlayışla karşıladı, kendi tarafını paylaştı derken ben hafifledim. İşte hafif olanları seçmek ve yapabilmek bizi dolayısıyla da ilişkilerimizi şifalandıracaktır. Bunu da İFŞA ve tersi olan ŞİFA sözcükleriyle vurguluyor konuşmacı.
Hangi birini ifşa edip şifalandıracağımız da bize kalmış. Ben ‘bu benim doğama aykırı‘ dediklerimle ilişkilerdeki sert köşelerimi törpülemeyi seçiyorum. Kolaylıkla, sevgiyle ve neşeyle olsun. Kuş gibi hafifleyelim ve şakıyalım sohbetle. Teşekkürle