Siyasi partiler, genellikle iktidar olmak için kurulduğuna göre, demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarda işlevsel hale gelmesine katkı sağlayan, hatta öneren ve yapan konumunda olmaları gerekir ama ne kazın ayağı öyle, ne siyasi partilerin yapılanması…
Hiç ayrım yapmadan söylüyorum, bütün siyasi partilerde var olmayan ve olacağına dair ümit de beslenmeyen en büyük noksanlık demokrasi kültürüdür.
Buna rağmen de, ülkede demokrasi olmadığını, eksik olduğunu, iktidarların diktatörlükle ülkeyi yönettiğini, tek adamlık olduğunu, hatta padişahlık bulunduğunu söyleyen de yine siyasi partilerdir.
İktidarda hangi partinin olmasının da bir önemi yok; muhalefette olan demokrasi istiyordur, iktidardaki de demokrasi sunuyordur…
Ama halk da “demokrasi, demokrasi” diye diye sandıktan, sandığa koşuyordur…
Böyle gelmiş, böyle gidecek gibi gözükmesi, siyasi partiler açısından hiç de iç açıcı bir durum değil.
***
Dünle bugün arasında ülkedeki kurum, kuruluş ve anlayışta çok önemli değişiklik olduğu doğrudur.
Dün, demokrasiyi kendilerine göre kullananlara karşılık, bugün toplumun tüm kesiminin demokrasinin nimetlerinden faydalanmasına çalışıldığı da bir gerçek.
Ancak, dün, demokrasiyi, kendi güçlerinin devamı olarak kullanan siyasi partiler, yönetimler, kurumlar ve kuruluşlar varken, bugün de aynı özlemle yanıp tutuşanlar var.
Özellikle de siyasi partiler…
Hiç ayrım yapmadan rahatlıkla söylüyorum, hiçbir siyasi partide demokrasi kültürü yerleşmemiştir…
Hatta bazılarında hiç yoktur…
Özellikle alt kademeden başlayıp, en tepeye kadar giden bütün seçimler antidemokratik seçimlerdir…
Hiçbir il başkanı, ilçe başkanı veya teşkilatın bir üyesi, “partililerin özgür iradesiyle” belirlenmiş değildir.
İstisna elbette vardır ama genel olarak “atama” yoluyla teşkilat mensupları belirlenir.
Hal böyle olunca “genel başkana bağlılık” esastır, aksi durumda bir saniye koltuğunda kalma şansı yoktur.
Parti içi muhalefetin sesinin yükseldiği zamanlarda bu çok daha net anlaşılır.
Genel başkan, kurultay/kongre öncesi bütün teşkilatını “kendisinin yanında olduklarına dair” açıklamalar alır.
Yetmez, Ankara’ya toplar “yürekten(!)” desteklerini açıklarlar…
Genel başkanlığa aday olanın, kazanma şansı hiç bulunmaz.
Eğer hasbelkader kazanırsa, önceki genel başkana oy verenler, bir dakika koltuğunda kalamaz ve hepsinin yerine atama yapılır.
Ama genel başkan, yeniden seçilirse bu defa “kayan oylar”ın hesabı tek tek sorulur ve asla genel başkanlığa aday olana oy veren, koltuğunda kalamaz…
Bunun için baskın seçim yapılır…
Delegeler, önceden belirlendiğinden genel başkanın üç aşağı, beş yukarı alacağı oy bellidir ve yeni dönem zaten çantada kekliktir.
Buna rağmen de koltuk riske atılmaz.
Ne kadar başarısız olursa olsun, ne kadar seçim kaybederse etsin, ne kadar tabanın isteğinin aksine ittifaklara girerse girsin, kendi seçiminde başarı kaçınılmazdır.
Çünkü sayılacak oy bellidir, kayacak oy tahmin ediliyordur…
Ama riski göze alamayan genel başkan ve ekibi, her türlü tedbiri alır…
Baskın kurultay yapılır…
Küçücük, mini minnacık bir salon tutulur…
Oraya izleyici alınmaz. Yani halk, kendi partisinin kurultayını izleyemez…
Salonun önü ve içi sıkı bir korumaya alınır ve adeta kuş uçurtulmaz…
Aday olan, salona gelirken bile tir tir titrer…
Her an için kavga çıkabilir, hesabı görülebilir…
Taraftarı gelemeyeceğinden, kendisi adına tezahürat duyma şansı da yoktur…
Alkışçı tutma şansı da bulunmuyordur, hepsi kapatılmıştır, muhalefetin çıtının çıkmasına müsaade edilmez…
Buna rağmen, her siyasi partide arada sırada da olsa medeni cesaretini gösteren birileri aday olur…
Ortaya saçılacak kirli çamaşırı yoksa rahat olsun…
Yoksa da, önce onları sağlama almalı…
Korkacak bir durumu yoksa alacağı üç beş oyla evin yolunu tutacağını da iyi hesap etmeli…
Öncesinde tehditler, şantajlar, gözdağları ve arabuluculara laf yetiştirmek için çiğ yumurta içmeli, sesini açmalı ve çiğliğin ne olduğunu gırtlağında hissetmeli…
Eğer çiğ olmanın tadını gırtlağında hissettiyse, insanların ne kadar “hain” olabileceğini, ne kadar yüzüne gülüp, arkasından kuyu kazacağını ve ne kadar “dava” için birlikte yol yürürse yürüsün, çelme atılacağını da bilmesi gerekir…
Bütün bunları kabul ediyorsa, aday da olur, seçime de gider…
Ve sonuç, genel başkanın istediğidir…
Ta ki, genel başkana kurulacak bir kumpas söz konusu değilse…
“Demokrasi, demokrasi” diye sandıktan sandığa koştuğumuz siyasi partilerin demokrasi kültürü temelde böyledir.
Bazısında bu daha yerleşiktir, bazısının genlerinde olan bir karşı çıkış söz konusudur…
Elbette siyasi partiler, “aynı dünya görüşüne sahip” insanların bir araya geldiği veya “aynı yönetim anlayışını benimseyenlerin” oluşturduğu yapılanmalardır.
Ama siyasi partilerde demokrasi, “lidere mutlak itaattir” ve bu, bütün partilerde böyledir; şunda veya bunda değil…
Tweetimden seçmeler
Gerçek, her zaman suçlular için tehlikelidir ve gerçek, onla yüzleşmekten kaçınan herkesin korkulu rüyasıdır. Hakikat arayanlar hariç.