Bazıları sanıyor ki, siyasetçilerin gündeme getirdiği her konu “sorun” ve dolayısıyla da “her sorun çözülmeye aday”. Hâlbuki ülkemizde sorunlar, siyasetçiler eliyle veya diliyle gündeme getirilmez. Çoğunlukla siyasetçiler, sorun olmayanı, sorunlu hale getirmede mahirdirler. Tıpkı dokunulmazlık gibi yani erkeksen çık dışarı, hadi, hadi çık da boyunun ölçüsünü alalım, yürü de ense tıraşını görelim.
AK Partinin yaptığı da iş değil doğrusu.
Çünkü ülkemizde bazı şeyler, bazı konular veya bazı kavramlar, siyasetini yapmak üzere vardır. (Hadi bir sorun diyelim) O sorun, limon gibi bir köşede durmalı, lazım olduğunda sıkılmalı ve herkesin ağzı sulanmalı…
Böylece siyasi parti liderleri ve vekillerin efeleneceği bir konu olmalı, köşede durmalı, yangında ilk kurtarılacaklardan sayılmalı..
Her lider veya siyasetçi kendi seviyesine ve ahlak anlayışına göre “gelin dokunulmazlıkları kaldıralım” demeli, yumruğunu masaya vurmalı, esmeli, gürlemeli, pırıl pırıl parlamalı, cilalanmalı, kalaylanmalı.
Ve onu izleyen herkes “vay be, adam ne kadar da kendinden emin. Sütten çıkmış ak kaşık. Ne suçu var, ne de suç işlemeye niyeti. Tertemiz, pirüpak. İşte halkın temsilcisi bu şahane insan, bu eşsiz varlık, bu müstesna şahsiyet, bu var ya bu…”
Gaza gelen halk, siyasetçiye daha fazla gaz verir.
Gazı alan siyasetçi de esmeye, gürlemeye devam eder.
Az önce yaptığı yolsuzluğu unutarak, gündeme gelen yolsuzluk için “hadi, gelin dokunulmazlık zırhından kurtulalım ve herkes suçunun cezasını çeksin” diye bağırmaya başlar.
İş takibi için aldığı para, henüz destesiyle cebindeyken bunu söyleyecek kadar yüreklidir bizdeki siyasetçiler…
Her zaman bu efelenme işe yarıyordu ama bu defa sanırım ters tepiyor.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, muhalefetin elindeki biti aldı. Artık ezip duracakları malzemeleri de yok. Hatta hepsi “bu badireyi nasıl atlatırız” diye kafa yoruyor. Sadece muhalefeti demiyorum, iktidar partisinin içinde de “dokunulmazlık kalksın” diye samimi olarak düşünen ve bu yönde rey kullanacak olan sayısı çok değil.
Dokunulmazlığa karşı olan, tabii ki haklı…
Çünkü başından beri dokunulmazlık üzerinden siyaset, doğru bir siyaset değildi, halen de değil.
Milletvekillerinin dokunulmazlığı olmalı ama hiçbir dokunulmazlık, terörün yanında, ülkenin ve milletin karşısında durmayı sağlayacak kadar sorumsuz olmamalı.
Belki başka şeyler de dokunulmazlık dışında olmalı ama tümden dokunulmazlık kalksın demek, “biz siyaset yapmak istemiyoruz, gelin izi tutuklayın” demekten öte bir şey değildir.
Başbakan Davutoğlu, muhalefeti tuşa getirmeseydi, daha çok dokunulmazlık, siyasi malzeme olacaktı. Elbette bundan sonra da olur ama biz unutana kadar.
Dokunulmazlık üzerinden efelenenler, asla dokunulmazlık kalksın diyenler olmadı. Halen de olmadı, bundan sonra da olmayacak.
Hakkında onlarca soruşturması olan, kesinleşmiş cezası bulunan veya yargılanırsa çok ceza alacağı bilinenlerin “dokunulmazlık kalksın” diye esip gürlemesi, çocukların “erkeksen çık dışarı” efelenmesinden farksız, hatta ondan daha az samimidir.
Başbakan Davutoğlu’nun müthiş bir atakla “dokunulmazlık kalksın” isteyenlere, “fezlekesi olan vekillerin, mevcut fezlekeleri için bir defaya mahsus dokunulmazlığı kalksın”
demesi, hepsini tuş etti. Elbette hiç kimse bunu beklemiyordu ama dokunulmazlık kalksın diyenler de buna hayır diyemezdi.
Ama bizde derlerdi…
Nitekim öyle oldu. Bugüne kadar dokunulmazlığın ucuz siyasetini, ucuz efelenmeyle yapanlar, bu beladan nasıl kurtulacaklarının hesabını yapıyor.
Oysa bir siyasetçi, dokunulmazlık üzerinden siyaset yapmamalı.
Ülkemizde hiçbir zaman yargıya “tam güven” olmadı, hatta bu güven, yarım yamalak da olmadı.
Millet adına siyaset yapanların neredeyse her konuşması, her eylemi yargıya intikal etmeye başlarsa ülkede siyaset biter.
Mesela küçük bir kentin vekiline husumeti olan başka bir siyasi, bürokrat veya gıcık kapan bir vatandaş, vekilden şikâyetçi olur, “iftira” atarsa ne olacak?
Mecliste dokunulmazlık zırhının arkasına saklanarak, hakkındaki suçlamaların cezaya dönmesine engel olanların efelenmesi, bu açıdan çok anlamsız…
Zira bazısı ihaleye fesat karıştırmış, bazısı kaçakçılık yapmış, bazısı hakaret etmiş, bazısı da cinsel tacizde bulunmuş. Tabii önemli bir bölümü de “terör örgütünü övmek” suçlamasıyla karşı karşıya.
Bunlara verilecek ceza da aşağı yukarı belli.
Dokunulmazlık kalkarsa, daha önce mecliste yaşanan “çirkin” görüntüler olacak ve birçok milletvekili yaka paça emniyete götürülecek. Kimisi aklanacak, kimisi suçlu bulunacak ve bir anda meclis boşalacak.
Mevcut fezlekeler için bile kalksa, görüntü aynı, netice aynı olacak ve muhtemeldir ki yeniden seçime gitmek gerekecek.
Dokunulmazlık üzerinden siyaset yapanlar, siyaseti ucuzlatanlardır.
O zırhın kalması ve asla kalkmaması gerektiğine inananların, dokunulmazlık üzerinden siyaset yapması ucuz siyasettir. Tıpkı örneğini verdiğim “erkeksen çık dışarı” efelenmesinden farksızdır.
Bu defaki farklı ama umarım akıllarını başlarına alır ve dokunulmazlığı kaldırmazlar.
Bazıları dokunulmazlığı, “suç işleme özgürlüğü” olarak anlıyor ve sürekli kendisine, halkına ve ülkesine ihanet ediyor. Sonra da dokunulmazlık kalksın diye efeleniyor.
Oysa dokunulmazlık, suç işleme özgürlüğü diye anlaşılmamalı, vekillerin “sorumsuzluklara” karşı bir güvence olmalı ve bu mutlaka kalmalı.
Dokunulmazlık fezlekeye göre de kalksa, tümden de kalksa ellerini dizlerine vurup, saçını başını yolacakları şimdiden görür gibiyim; Allah’ım bu ne basiretsizlik böyle…
Twettimden Seçmeler
Çıkarının peşinde koşanın memleket sevgisi, ideolojik kaygısı, değer yargısı ve millet sevgisi olmaz. Var görünen ise sadece kılıftır.