İnsanın her yerde bir evi olması çok güzel!
Ev dediysek, öyle ikamet anlamında değil; tabi ki tanıdıklarının olması babında söyledim.
Hele amaç ahde vefa ise, her şey daha da güzel oluyor.
Her şey daha da bir güzellik arz ediyor.
Geçen hafta, bir ziyaret amacıyla Elbistan’a yolculuk başladı.
Araba güzel, virajlar çok olsa da, yollar güzel olunca, yolculuk keyifli geçiyordu.
O dağların başında, o ormanların arasında, dağların, tepelerin yarılarak böyle güzel yolların yapıldığını görmekle, “devletimizden bir kez daha Allah razı olsun” diyoruz.
Araçla ilerlerken, çocuklar gördükleri üzüm bağının içerisinde yer alan insanlar görünce; “durup biraz üzüm isteyelim!” dediler.
Önce “yok, olmaz!” falan diyerek, biraz kararsız kaldım.
Tanıdığımız, bilmediğimiz insanlar, yer ise yamaç, aracın durması çok tehlikeli…
Kısa bir duraksamadan sonra ani bir kararla aracı durdurdum.
Yine aramızda kısa bir konuşmadan sonra, tekrar vazgeçerek, hızlanmaya başlamıştım ki; “heyyyy, durun, durun!!!” diye bağırdılar.
Artık mecburen durduk.
Yol kenarı kepçelerle düzeltilmiş, ancak bir aracın durabileceği şekilde düzeltilmişti.
Selam ve hoşbeşten sonra, “ kardaşım niye durmuyorsun, geçiyorsun?” dediler.
“Vallahi çocuklar durup üzüm isteyelim dediler,” sonra kararsız kaldık, gitmek istedik.
“Ama çok ayıp etmişsiniz!” demezler mi?
Şaşırdık.
“Rahatsız etmek istemedik” dedik.
“Ne rahatsızlığı ya, bilakis çok memnun oluyoruz. Hem özellikle biz bu yol kenarını bilerek yer açtık, açtık ki insanlar gelip bağdan üzüm alıp yesinler diye; ama nerede, ne duran var ve üzüm alan…”
Daha da şaşırdık.
Böyle bir zaman da, hem de yol kenarında olan bir bağ sahibinden bunları duymak!
İlginçti.
“Biz yola çıkıyoruz, bedava üzüm vermek için arabaları durdurmak istiyoruz, yine de durmuyorlar!!” deyince, daha da şaşırıyoruz.
Hasbihalden sonra, bağda bulunan hemen her çeşit üzümden bir poşet dolusu üzüm hazırlıyorlar bize.
Para teklif etmek istiyoruz, ama utanıyoruz sıkılıyoruz.
Mahcup ve eziklik içerisinde, ancak teşekkür ederek, poşeti alıyoruz.
Anadolu insanımızın yardımsever ve misafirperverliğine bir kez daha şahit olarak, mutlu oluyoruz, göğsümüz kabarıyor.
Belki münferit hadiseler gibi görünse de, yine böylesi insanların olduğunu görmek, bizi son derece mutlu ediyor.
“Teşekkür”, “Allah razı olsun”, “Allah kabul etsin” dualarıyla aracımıza binip, tekrar yola koyuluyoruz.
Araçta, kendi aramızda kritikler yaparak; “daha böyle insanlar da var demek ki” diyerek sohbet ediyoruz.
Sakin bir pınar veya çeşme başında durup, üzüm yemek için fırsat kolluyoruz; ama ne yazık ki, Kapıdere ve Nurhak yerleşim alanı dışında bir yer bulamıyoruz. “Ha şurada olur, az daha ileride olur” derken, Elbistan görünmeye başlıyor.
Elbistan görünmeden ve göründükten sonra pek ağaca rastlayamamak insanı üzüyor.
Beyaz, kireçli toprak, çıplak gibi görünen dağlar ve tepelerle çevrili Elbistan’a nihayet giriyoruz.
….Devam edecek.
Kerim BAYDAK