Havalar sıcak. İnsan serin yerlere gitme telâşında. Biz de sıcaklardan kaçmak istiyoruz. Hemen her hafta sonu bir yerlere gidip piknik yapıyoruz. Hem yeni yerler görüyoruz, hem yeni dostlar ediniyoruz, hem de bir günlüğüne de olsa sıcaklardan uzaklaşıyoruz.
Bu hafta sonunda, öyle bir yere gittik ki eşsiz güzellikte, tam bir doğa harikası. Tabi yanımızda o yerlerin müdavimlerinden bir rehber olunca, gezimiz daha da bir güzellik ve anlam kazanıyor. Bu defa ki yerimiz, öyle dağlarda ki yüksek sulak yerler ya da pınar başlarında bir yerler değil. Aksine ovada, uçsuz bucaksız arazilerin bulunduğu bir bölge! Fırat’ın devamı olan bir kanyon, hem de keşfedilmemiş bakir bir yer.
İstikamet Gümüşkaya (Palaş) Merkeze 50 km. uzaklıkta olan bir köy. Düz araziye yerleşmiş bir köy. Hayli de kalabalık. Merkeze bağlı en uzak köylerden birisi.350 haneden oluşan bu köyün belediyelik olmaması bile çok ilginç.2000 nüfusu olan ilçelerin bulunduğu günümüzde, 2500 kişiyle ifade edilen, hem de yerleşik olan bu köyümüz, bugüne kadar neden belediye olamamış, hayret! Belki insanlar hallerinden memnunlar, belki yeterince kendilerini ifade edemiyorlar, belki şehre uzak olan bu köyün kör noktada bulunması, yani köy sonrası bir ulaşımın ve yolun bulunmaması mıdır, bilemiyorum! Köyün buğday, arpa, büyükbaş hayvancılığından başka uğraşısı yok. Öyle ki şehrin ve birçok yerin hayvansal ürünlerinin teminini bu köy yapmaktadır. Fırat nehrinin kıvrılan kanyonun yanı başında kurulmuş olan köy, yakın geçmişte 1000 metre daha yükseğe çıkarak, düz araziye yerleşmiştir.
İşte böylesi bir yeri, hem tanıma, hem de piknik amaçlı yola düştük. Dedim ya, rehberiniz sağlamsa, o yerleri bilen biriyse, fazla sıkıntı çekmezsiniz, aksilikler yaşamazsınız. Gitmemiz vesilesi olan Yakup Çelik’le beraber, Yazar Bilal KARADAĞ, Ressam-Yazar Necip AYDIN, Deneyimli gazetecilerden Ömer KARAKUŞ, Yılmaz ÇOBAN, her ihtimale karşı yanımızda olacak olan (şaka) Avukat İshak YILMAZ kardeşimizle köye vardığımızda; Yakup beyin köydeki yakınları bizleri bekliyorlardı. Araçları orada bırakıp, yaklaşık 2000 metre yürümemiz gerekiyordu. Yokuş aşağı inerken taşıdıklarımızla zorlansak da, ilk defa değişik yerler görecek olmanın heyecanıyla nasıl indik, doğrusu pek umursamıyorduk. Bize refakat eden İbrahim beyin oğlu Mahmut, Hasan ve çocuklarıyla, Fırat nehrinin doğal ve tarihi güzelliklerini sergilendiği kanyonun, köyün gözetiminde olan “Alikafe” mevkiine iniyoruz. “Fıratın Cinleri” adlı sinema filminin burada çekilmiş olduğunu söylemeleri bizi daha da heyecanlandırıyor.
Taşlardan yontulmuş patika şeklindeki merdivenle kanyonun içerisine, suyun kenarına doğru iniyoruz. Fırat’tan ayrılarak hilal şeklinde bir rotayla Göksu nehriyle birleşen kanyon, tekrar Fırat nehriyle birleşiyor.
Suyun kenarına yaklaştıkça tüm heybetiyle bizi karşılayan kanyonda ki suların soğukluğu, Roma dönemine ait olduğu söylenilen irili ufaklı kireç taşından oluşan mağaralarla değişik manzaralı bir ortam bizi karşılıyor. Kimi zaman zorlukla geçtiğimiz daracık kayalık yoldan mağaraların suyla birleştiği, nar, incir, selvi gibi ağaçların oluşturduğu gölgelikler içerisinde derin bir nefes alıyoruz. Oturup nefeslenmeden, hemen etrafı kolaçan edip tanımaya, gördüklerimizi deklanşörle basarak anılarımız arasına katıyoruz. Arkadaşlar suya girmeye hazırlıklı gelmişlerdi, ancak suyun soğukluğu karşısında girmekte tereddüt yaşadılar. Yanımızda bulunan köylü gençler, tereddütsüz kayalardan suya atladılar. Birkaç dakika dayanabilenler, sudan çıktıklarında soğuktan titriyorlardı. Üzücü olan, her yıl bu sebeple boğulma vakaları yaşanıyor olmasıydı.
Üst zemini düz toprak olan mağaraların su seviyesinde olan içleri delik deşik olmuş görüntüsü insanın içini ürpertiyor. Kanyonun karşısındaki dik kayalıklarda, suyla girift olan kısımlarına karadan gitme imkânı yok, ancak kayıklarla gidilebiliyor. Kireç taşından oluşan veya oyuklar irili ufaklı mağaraların doğallığı, süregelen zaman içerisinde değişikliğe uğramış. Çok küçük bir çubukla bile kolayca işlenebileceği, çeşitli şekiller verilebileceği bir yapıya sahip. İlk bakışta sanki kurşunlanmış görüntüsü olan küçük delikler, oyuklar mevcut. Ancak biraz daha dikkatli bakıldığında, oyukların örümcekler tarafından yapıldığı görülüyor. Deliklerin çoğunluğunda örümcek ağları var. Kolay şekillenmesi nedeniyle oralara gidenler farklı oyuklar yapmışlar. Belki nemden dolayı, belki rüzgârın etkisinden dolayı belki suyun yükselmesiyle mağaralardan kopmalar olmuş, halende kopma tehlikesi olanlar mevcut. İşlenmesi kolay olan zemininden dolayı, yerde 1,5 metre çapında derin kuyular mevcut. Anlatılanlara göre, buradan hazine gömüsü çıkartıldığını öğreniyoruz. Belki doğrudur, belki de su seviyesinde olduğu için yiyecek ve içeceklerin saklanması amacıyla yapılmış yerlerde olabilir. İşin uzmanı olmadığımız için, anlamıyoruz tabi. Her ne kadar köyün sahiplik alanı içerisinde olsa bile, yine de gözlerden biraz ırak olunca, hem karadan, hem de kanyondan gelenler rahatlıkla talan etmişler görüntüsü var.
Bulunduğu yer itibariyle Halfeti’ye yakınlığıyla, oradan kalır bir yanı yok. Sadece Halfeti’nin sahibinin olması, belediyenin el atmasıyla turist akınına uğruyor. Hâlbuki keşfedilmeyi bekleyen, bakir kalmış doğa harikası, harika manzarası olan bu yerler sahiplendiği, gerekleri bakım ve tanıtımı yapıldığı zaman, Halfeti den kalır bir yanı olmayacak, Yapılacak olan tekne turlarıyla, kanyonun geniş alanında mevcut yerler keşfedilip, gün yüzüne çıkacak, harika bir turizm potansiyeline sahip. Yeter ki biraz ilgi ve alaka gösterilsin. Şahsen böyle bir yeri gördüğümden mutlu oldum, Burayı görmemize vesile olan Yakup kardeşimize ve köylü akrabalarına teşekkür ediyorum.
Tarihi ve turistik yepyeni bir yeri görmenin ve insanları tanımanın mutluluğuyla, serin bir ortamda saç kavurmamızı da yaparak, afiyetle yedik. Kişiliklerine münhasır bilgi, birikim, beceri ve yetenekleri olan dostların varlığıyla, sohbetleriyle güzel bir gün daha geçirdik.
Bölge güzel, mekân güzel, yemek güzel, pek tabi yiyen dostlar da güzel olunca, değmeyin keyfine. Neşe içinde keyif, keyif içinde neşe güzel oldu.
Gerçekten görülesi muhteşem doğa manzarası olan bir ortam. Ara da bir de olsa gidip görmekte fayda var. Geçmişin izlerinin bulunduğu böylesi yerlerin (mağaraların) bu işle iştigal edenlerin de (uzmanların) gidip görmelerinde fayda var.
Kerim BAYDAK