Belki siz farklı söyleyeceksiniz ama ben, bugüne kadar “insan” ve “adam” sözcüğünün bu kadar ayaklar altına alındığını görmediğimi söyleyeceğim…
Âdem sözcüğünden türeyen “adam” ve “insan” sözcüklerinin kapsadığı alan hep tartışma konusu olmuştur ama buna rağmen de isim veya sıfat olarak ya da bir görev olarak “canlı” türünden olan bizlere adam ya da genel anlamda “insan” diyoruz ama bu ismi veya bu sıfatı ya da bu benzetmeyi hak ediyor muyuz, işte onu hiçbirimiz bilmiyoruz.
“Adam” ismi veya sıfatı daha çok erkeği temsil ediyor. “Adam gibi adam” derken de, bir nevi “erkek gibi erkek” dediğimizi biliyoruz. Tabi bunun yanında “ahlaklı” olduğunu, “onurlu” olduğunu da bir şekilde laf arasında söylemiş oluyoruz. Adam, aynı zamanda birisinin “adamı” olarak da kullanıyoruz. Bir mafya babasının yanında çalışan da adam oluyor, eş de adam oluyor, bir sivil toplum kuruluşunda, bir siyasi partide veya herhangi bir oluşumda baştaki kişiyi destekleyenlerin tamamı veya yakınında bulunanların belli bir kesimi yani “adamları” da…
Adam ile insan temelde aynı.
Her ikisi de Arapçadır. İns, insân ve Âdem kelimesinden türemiştir. Ama “insan” sözcüğü biraz daha kapsayıcı gibi algılanıyor ya da “kadın-erkek” ayrımı yapmadığından, kadınların da, feministlerin de tercihi oluyor. Hatta kadın erkek ayrımı yapmadığı, yani cinsiyetçi bir yaklaşımı olmadığı için farklı cinsel tercihi olanlar da “insan” sıfatını kullanmayı tercih ediyor.
İnsan, bu açıdan adamdan ayrılsa da, kapsadığı mana itibariyle temelde aynı. İnsan kelimesi isim olarak “Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı” olarak tarif ediyoruz. Sıfat olarak da huy ve ahlak olarak üstün nitelikli kimse için kullanıyoruz.
Bu açıdan, adam veya insan, aynı zamanda “iyi huylu” kimsedir.
Sürekli birisinin yanında olan, onu destekleyen ve asla sorgulamayan kimse de adamdır. “O benim adamım, asla dediğimden dışarıya çıkmaz.”
Bir de “kullanılan kimse” için “adam” sözcüğü kullanılır. Bu da genellikle “kötü yapılarda” yer alan “elemanlar” için kullanılır. Mafya, çete, terör örgütü gibi yapılarda yer alan “adamlar” için de kullanırız.
Dikkat edilirse birkaç istisna hariç, adam ve insan sözcüklerini hep iyi amaçla kullanıyoruz. Çünkü insan veya adam, dünyadaki bütün canlılardan daha üstün yaratılmış. Hatta bütün yaratılanlar, insanın hizmeti için yaratılmıştır.
Ama buna rağmen insan olup olmadığı konusunda derin tereddütlerin yaşandığı “insan” diye çağrılan, bilinen canlılar da vardır.
Tabii ki, bu, bugüne mahsus bir handikap değil, tarihin ilk zamanından bu yana var olan bir çelişkiler yumağıdır. Habil ile Kabil’in dünyaya gelmesiyle birlikte, insanlar da aslında “iyi-kötü” diye ikiye ayrıldı. İnsanların kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir, yakışıklı-güzel-çirkin, siyah-beyaz-sarı-kırmızı veya inanç, dil, ahlak, kültür, statü şeklinde değil, “iyi veya kötü” olarak sadece ikiye ayırmak gerekiyor. Ancak yine tarihin ilk döneminden bu yana “konum” kötüyü iyi yapan, iyiyi kötü gösteren olarak insan ve adam algısının önüne geçmiştir.
Bu konum, zamana ve zemine göre şekillenebilmektedir.
Bazen ırkçı yaklaşım egemen olur ve bütün beyazlar, bütün siyahlardan daha üstün hale gelir. Bazen bu bir inanç olur, bazen bir köy, bazen kasaba, bazen ilçe veya bazen de bir kent ya da bir ülke olabilir.
Hangisi olursa olsun, bir bakarsınız ki hiç ayrım yapılmadan bütün o yerliler, bütün diğer yerlilerden daha iyi olur.
Bir de kime göresi var…
Kime göre iyi, kime göre kötü?
Bakarsınız “güçlü” katiller iyi, “güçsüz katiller” kötü olabilir. Buna en iyi örnek, kendini süper güç olarak gösteren ülkelerdeki “katil” sıfatını bir türlü al(a)mayan yöneticilerdir.
Namus kavramı da öyledir; kimisi bu işi parayla yapar, kimisi sanat için, kimisi de hobi olarak!
Hatta parası olmadığı için “sapık” bilinen kötüler de vardır, parasını bastırıp “müşteri” olan iyi insanlar da vardır!
Hain-vatansever kavramında da durum aynıdır.
Hain olmayanlar, bütün hainleri kötü ilan ederken, hain olanlar, bütün hain olmayanları kötü ilan edebilir.
Ya da terör örgütü mensuplarının tamamını kötü görenlere karşın, teröre destek veremeyen herkesi kötü görenler olabileceği gibi.
Çalanlara göre çaldırmayanlar kötü, çaldırmayanlara göre çalanlar. Ya da henüz çalma fırsatı yakalamadığı için her görevdekini “kötü” görenler de olabilir.
Darbeciler, darbeye karşı koyanı kötü bilir, darbeye karşı koyanlarsa darbecileri…
Kimine göre darbeye destek olanlar kötüdür, kimine göre darbeye destek olmayan herkes kötüdür.
Mevcudun devamını isteyenlerin kötü bilindiği zamanlar da vardır, mevcuda karşı duranların kötü bilindiği zamanlar da…
Tefecinin kötü, bankacının iyi olduğu düzenler de vardır, her ikisinin kötü bilindiği veya baş tacı edildiği düzenler de…
Adaletli insanların iyi bilindiği zamanlar da vardır, kendisine zarar verdiği için adaletli insanların kötü bilindiği zamanlar da vardır.
Yine adaletsiz insanların kötü bilinmesine karşın, işine geldiği için adaletsizleri baş tacı edenlerin olduğu yer ve zamanlar da vardır.
Suçlu olduğu için kötü bilinenlere karşı, suçlu olduğu için alkışlananlar bile vardır.
İyi insan derken, hangi kıstasları esas aldığım çok da belli olmadığı gibi, kötü insan derken esas aldığımız kriterler de belli değildir. Çünkü iyi insanın kriteriyle, kötü insanın kriteri farklıdır. Suya sabuna dokunmayanla, her şeyi dert edinenin kriterleri de farklıdır. Zenginin kriteri, fakirin kriteri, güçlünün kriteri, zayıfın kriteri farklı olduğu gibi, inanç veya cemaat mensuplarının kriterleri de farklıdır. Düşünün ki aynı dine mensup insanlar, farklı cemaatte olduğu için bir birlerini kötü ilan ederken, sadece kendi cemaatlerini iyi bilen, ya da kendi cemaatinde de kendine sadık olanları iyi bilenler vardır.
Hal böyle olunca “insan” ve “adam” sözcüğünün tek başına hiçbir anlam ifade etmediğini görebilirsiniz.
Sahi sizce hangi insan, hangisi insan?