Sayılı günler çak çabuk geçermiş!.. Aynen öyle… Bir iki üç… Derken bir ay Ramazan orucu nihayet sonlanmak üzere…

Kimileri bitmesine sevinirken, kimileri “Ne kadar çok çabuk geçti” diye üzülmektedir. İster üzülelim, ister sevinelim… Nihayet yarın herkes aynı çerçeve içerisinde, yine rutin yaşamlarına başlayarak hayatlarını devam ettirecekler.

Eğer insan olarak yaratılmışsak ve diğer canlılardan farklı bir yaradılışa sahip isek eğer, insanlığın gereği olan bir takım özelliklerimizin de farklı olmaları gerekir.

Oruç tutarsınız veya tutmazsınız!... Tabi ki o sizin bileceğiniz bir şey. Elbette sizin kişisel tercihleriniz. Ancak gerçek olan bir şey var ki; inanmışsak eğer ve bizlere bahşedilen güzelliklerden ve nimetlerden faydalanıyorsak, elbette şükür babında yaratana karşı mükellefiyetlerimizi yerine getirmeliyiz. İşte bu nimetler şükrün ifadesi olan Onbir ayın Sultanı olarak kabul edilen bir aylık Ramazan orucunu tutmak da görevlerimiz arasındadır demektir. Kaldı ki manevi havasının yanında, madden de bir takım faydaları ve insan yaşamı üzerinde sosyal hayatı düzenleyici nitelikte etkin ve kalıcı farkındalıkları mevcuttur.

Özellikle yorulmuş olan beden, bu bir aylık süre zarfında inzivaya çekilircesine istirahat etmektedir. Bir yandan tüm bedensel uzuvlar dinlenirken, diğer taraftan şükrün edası olan bir manevi iklimde yaşamanın verdiği huzur ve mutlulukla da; sahip olduklarımıza başaramayanlar veya az sahiplik edenlerin ahvali hallerinden haberdar oluruz. Yardımcı olmak adına açlığın kıymetini, susuzluğun ne derece zor olduğunu, yaşamın gereksinimlerine olan ihtiyaçların zaruriye tine binaen ulaşmasının zorluklarıyla baş başa kalırız. Kimi zaman bu sahip olduklarımızı başkalarıyla paylaşabilme mutluluğuyla huzur bulur ve kendimizi ferahlamış hissederiz. Yürekten coşarak taşan sevgi ışıklarını, kalbi muhabbet ve mutluluğunu ta derinlerde bir yerlerde hissederek, adeta duygudaşlık (Empati) yaparcasına, kendimizi başkalarının yerine koyup da ne durumda olduklarını veya olabileceklerinin hesabını yapar, ona göre bu bir aylık manevi havayı teneffüs etmeye çalışırız.

Bundan yoksun olarak yaşayan, âdete Ramazan orucunu sadece aç kalmaktan ibaret görenler, bu güzelliğin tadına, hazzına varamayıp, o huzur ve mutluluğu tadamayıp, yok olmaya mahkûm olmakta ısrar etmektedirler. Dedim ya!... Tabi ki bu onların kişisel tercihleri…

Bakın bu sene de geçti. Şimdiye kadar nice Ramazan oruçları ve bayramlar yaşadık. Belki bundan sonra da birçok Ramazan oruçları tutacak ve nice bayramlar göreceğiz.

Kısacık bir tefekkürle şöyle etrafımıza bakacak olursak çocuklarımızdan, büyük aile efradımızdan, dostlarımızdan ve tanıdıklarımızdan birçoğunun aramızda olmadığını görürsünüz. Ancak hiç kimsenin bundan sonraki Ramazanın ayını ve müteakip bayramları göreceği garantisini veremez.

Kim bilir belki yeni oruca ya kavuşuruz, ya kavuşamayız… Hiç umulmadık bir zamanda ve beklenmedik bir an da göçüverirsiniz bu fani dünyadan. Bilinmeyen bir yer, zaman ve mekânda bir bakmışsınız ki gidivermişsiniz. Bırakmak istemediğiniz, doyamadığınız o güzelim dünya nimetlerini elinizi, eteğinizi çektiren o ölüm kapınızı çaldığı an da artık yapacak bir şeyiniz kalmamıştır. Mecburiyetten ve mahcubiyetten ne yapacağını şaşırır vaziyette, yaptıklarınıza ve yapamadıklarınıza hayıflanır durursunuz. Ama ne çare artık vakit son bulmuştur. Artık göç başlamıştır. Geriye dönüş yoktur. Yaptıklarının ve yapamadıklarının hesabını verme mekânına doğru yol alacak bir yolculuğa çıkarsınız artık.

 İşte ne mutlu o günde, yolculukta kendine lazım olabilecek azığını toplayabilenlere. Ne mutlu imtihan dünyasına gelerek sınava geçmek için gerekli hazırlıklarını yapanlara, tamamlayanlara... 

İnşallah yarın mübarek Ramazan bayramıdır. Her ne kadar bazıları her şeyimizi değiştirdikleri gibi bayramlarımızı da değiştirerek adını şeker bayramı olarak koymuşlarsa da; biz yine bayram gibi bayramımızı kutlayalım. İnancımız ve itikadımız gereği rahmet, mağfiret ve kurtuluş vesilesi olan bayram ruhuna yaraşır bir üslupla üzerimize düşeni yapalım. Mükeffel olduğumuz ve Hâkim-i mutlak’ın bize vermiş olduğu nimetlere karşı, sahip olduğumuz ulvi ve yüce değerler silsilesi içerisinde görevlerimizi yerine getirelim.

Peki, ne yapalım diye soracak olursanız? Elbette herkes kendisine göre yol haritası çizmiştir. Nasıl bir yol haritası çizilmiş olursa olsun, Rabbilalemin’e ulaştıran bir yol olduktan sonra, kim ne ve nasıl yaparsa yapsın hiç önemli değil. Sonuçta varılan hedef aynı olduktan sonra, gidilen yollar farklı olsa ne yazar.

Önemli olan bu mübarek ayda, huzur-u ilahiye’ de, maneviyat ummanında aklanıp/paklanan halimizi, yılın diğer aylarında da devam ettirmek. Esas gayemiz ve hedefimiz bu olmalıdır.

Maneviyat ikliminde yüreklerinize dolan sevgiyle, kalbinize işlenen o muhabbetle, yaşanan o mutlu ve huzurlu yaşantınız içerisinde ki o ulvi ve yüce duygularla, bayramınız kutlar, hayırlara vesile olması Cenab-ı Allah’tan en büyük dileğimdir.

Ramazan bayramınız kutlu,

Yarınlarınız umutlu,

Yürekleriniz neşe ve mutluluk dolsun.