Bütün insanlar, çok mutlu olmak isterler.
Ancak hepsi mutlu olmuyor/olamıyor.
Mutlu olanlar, ancak iki kısma ayrılabilir.
Birincisi aptal olanlar. (İçerisini nasıl doldurursanız doldurun)
İkincisi teslim olanlar. (Bunun da içerisini nasıl doldurursanız doldurun)
Birincileri, hiç düşünmeyenler, düşünemeyenler.
İkincileri, şartsız, sorgusuz, sualsiz teslim olanlar.
***
İnsanlar, hayatlarını çok hızlı tüketmek, yok etmek için her yola başvuruyorlar.
Sıkıntı, stres, sıkıntılar, problemler…
Sinir bozucu şeyler yapıyoruz, insanları rahatsız ediyoruz.
Sinir bozucu şeyler yaparak, bizim sinirlerimizi de bozuyorlar.
Ani çıkışlarla, kin, nefret ve öfkesini bizden çıkaranlar olduğu gibi, biz de bazen kin, nefret ve öfkemizi başkalarından çıkarıyoruz.
Peki doğru mu yapılanlar!
Elbette değil, ama yapmaktan maalesef kendimizi alamıyoruz.
Hem kendi hayatımızı, hem de başkalarının hayatını zehir ediyor, tabiri caizse cehennemi yaşatıyoruz.
***
Diyanet İşleri eski başkanı Prof. Mehmet Görmez; “Camide cemaatle namaz kılarken, arka saflarda gülüşen çocuk sesleri yoksa, gelecek nesiller adına korkun!..” demiştir.
Ne kadar da doğru söylemiş.
Belki de camiye gelen çocuklara kızdığımızdan olsa gerek, artık camilerde göremiyoruz.
Gelenler hep yaşlılar, onlarında tahammülleri kalmadığından, çocuklara kızıyorlar, kovuyorlar, bastonlarla korkutarak sindirmeye çalışıyorlar.
İstedikleri gibi hareket edemeyen çocuklar da camiden soğuyarak, bir daha gelmiyorlar.
Olmuyor dayılar, amcalar, olmuyor ihtiyarlarımız olmuyor.
***
Ah şu gerçekler, ah şu gerçekler!
Gün gelecek, ortaya dökülecekler.
Kerhen da olsa, söyleyecekler.
Hem söyleyecekler, hem tasdik edecekler
Çünkü gerçeklerin er veya geç ortaya çıkmak gibi bir alışkanlıkları var.
İşte o zaman, kimin kim olduğu, ne olduğu, kimin aklının olmadığı ortaya çıkacak.
Kerim BAYDAK