Bazen insanlar kendi aralarında konuşurlarken, ikiyüzlü insanlardan bahsederler.
Bu insanların ne kadar kötü olabildiklerini söyleyip, neler yapabileceklerini görüp, hayrete düştüklerini anlatırlar birbirlerine. Yana yakıla dertleşirler.
Şimdi göremezsiniz değil mi o ikiyüzlülerden dert yananları.
Yok, göremezsiniz, çünkü artık ikiyüzlülük kalmadı, çok yüzlülük moda gibi.
Her ortama uyum sağlamaya çalışan, her nabıza göre şerbet bulmaya çalışan bir içtimaı kalabalık.
Arkadaşlıkları, dostlukları menfaatten ibaret gören, saman altından su yürüten, kurulan en ufak bir ilişkide bile bir bit yeniği arayan, şüpheci, güvenilmez, korkularla bezenmiş bir gençlik ve insan kalabalığı ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar o kadar farklı roller üstlenmiş ve bu rolleri o kadar çok önemsemiş ve benimsemişler ki; kim olduğunu, nereden geldiğini, ne için geldiğini, görevinin ne olduğunun bilincinde olmayan; bir türlü anlayamadığınız ruhsuz, hedefsiz, sürü ile insanla karşılaşıyoruz.
İş yoğunluğu stresi içinde, insanlar bitkin, kırgın, yorgun, kırılgan, vicdansız ve katı yürekli olmuşlar.
Kahvehaneye, meyhaneye, çeşitli zevki ve nefsi okşayıcı eğlence yerlerinde, züğürt duruma düşen, neden yaptığının dahi farkına varamayarak, gidip para harcayan insan, okula giden çocuğunun kalemi için 2,5 kuruşu vermeyerek, çocuklarını, dolayısıyla ailesini umursamamakta, görev ve sorumluluklarını yerine getirmemektedir.
Evladının bir dediğini iki etmeyen ve çoğu zaman sorumluluğu yüklenmiş görünen fedakâr anne, kendisinin çektiği eziyetleri görmezden gelerek, bir nebze olanlara sahiplik etmeye çalışsa da yeterli olamamaktadır.
Bazen gün boyu işyerinde çektiği sıkıntı ve eziyetleri, her türlü hakaretleri, güler yüzle, anlayışla sabreden baba-anne eve gelip canından çok sevdiği biricik yavrusunu yüksek sesli konuştu diye azarlayabiliyor.
Kırıcı ve yıkıcı olabiliyor.
Saymakla bitmez.
Örnek çok.
Bu toplumsal ikiyüzlülük bir yana, çok yüzlülük insanları dengesiz, tutarsız yapıyor.
Kimse birbirine güvenmiyor.
Kimse kimseyle güleryüz ve tatlı dille konuşmuyor. Herkes birbirinin kuyusunu kazmaya çalışıyor.
Duygusuz, dengesiz, tutarsız bir takım insanların, patavatsız ve yersiz konuşmaları insanları birbirinden uzaklaştırıyor.
İnsanlar arasına aşılması zor, sarp engeller koyuyor. Gün geçtikçe insanlar birbirinden uzaklaşıyor, birbirlerine şüphe ve endişeyle bakıyorlar.
Ailede sevgiyi, saygıyı, şefkati öğrenmeden büyüyor çocuklar.
Bu gidişle, anlaşılan gelecek nesiller, bizden daha kolay tüketecek yarınları ve güzellikleri, güzel olan erdemleri.
Onlar bakıcılarla büyüyor, sevgi görmeden, kural bilmeden, anne sıcaklığını, şefkat ve merhametini tanımadan.
Farklı etki ve tepkiler arasında bocalayan, her şeyi metadan ibaret gören, artık ne kadar hediye aldığıyla, kendisine gösterilen sevgiyi, saygıyı değerlendirip, ölçen yeni bir nesil doğacak görünüyor.
Kolay para kazanmanın hesabını kitabını yaparak, kısa yoldan zengin olmanın hayallerini kuran bir gençliğe sahip olacağız bu gidişle.
Çağımız ürünlerinin tüm çekiciliği ve tüketiciliğiyle, insanımızı, insanlığımızı öldürüyor.
Kimse kimseye güvenemezken, inanamazken nasıl yaşanır, nasıl yaşatılır erdemli bir insanlık.
Doğrusu anlamak zor! Ancak gençlerimize gereken önemi verirsek, iyi bir ahlak ve aile terbiyesi aşılarsak, belki o zaman aileye, devlete, millete, vatana bağlı nesiller yetiştirmeye başlarız.
Şöyle başımızı iki elimizin arasına alarak, bir an tefekküre dalmalıyız. “Neler yapabilirim, üzerime düşen görev nedir?” diye, belleğimizi zorlamalıyız. Yoksa Allah korusun sonumuz iyi olmaz bilesiniz.
İnsan kırgın olmuş, insanlar yılgın.
Hep zevk-ü sefada, olmuşlar çılgın.
Adalet kalmamış, insan kırılgan.
Aç gözünü insan, uyanmalısın!
Kerim BAYDAK