23 Nisan. Her 23 Nisan günü içim içime sığmaz. Mini mini çocukları görünce, bir hoş olurum.
23 Nisan 1920, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı gündür… Atatürk’ün 23 Nisan gününde, bayram yapılsın diye geleceğimizin teminatı çocuklara armağan ettiği gün bugün.
Her 23 Nisan bayramında, çocukluğuma dönerim. Bir bir canlanır anılar gözümde, bir film şeridi gibi geçiverir gözlerimin önünden.
Hani yaşlıları konuşturduğumuzda; “ Nerde o eski günler!” diye sitem ederler ya! İşte ben de “nerede o eski 23 Nisan bayramları” diye geçmişe gitmek isterim hep. O kadar kutlamalar farklılaştı ki - belki bana öyle geliyordur- özellikle o köydeki bayram anılarımıza dönmeden edemiyorum. Çocuklukta geçen her bayram -adı ne olursa olsun- bir başka kutlanır, bir başka değer kazanır ve kıymetli olur ve asla unutulmaz.
Teknolojinin gelişmesine paralel olarak, bayram kutlamaları da farklılıklar göstermeye başladı.
Okullardaki o kutlamalarda, nadiren de olsa yapılmaya çalışılan oyunlar, hep eskilere, köy bayramlarına götürür beni. Geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarır. Bir mıknatıs gibi çekiverir o yaşananlar, bayramlarda kutlananlar.
Ya çocuk olmamızdan kaynaklanan bir mutluluk ya da gerçekten şimdiki kutlamalarda; o tadı, güzelliği ve hazzı alamamamızdan dolayı, sürekli bir nostaljik hava teneffüsüne ihtiyaç duyulmaktadır. Hala köylerde veya kısmen kırsal kesimde kutlanıyor mu bilemem, ama ben sürekli o günlere bir başka özlem duymuşumdur.
Şimdi, sizleri o günler de yapılan ve kutlanmakta olan oyunların bir kısmıyla özleminizi tazelemeye çalışayım.
23 Nisan sabahında yapılmak üzere, bir gün öncesinden getirilmesi gereken malzemeler bir bir tembihlenirdi görev alacaklara.
Sabahleyin tam tekmil hazır bulunulur, köy meydanına veya okul bahçesinde yerini alan veliler ve köylüler önünde maharetlerini göstermek için sıraya girilirdi.
İlk olarak İstiklal Marşı, andımız, müdür veya bir öğretmenin konuşmalarıyla devam eden tören faslı, şiir ve sesi güzel olanların okuduğu şarkı/türküler, davul-zurna eşliğinde folklor gösterileri, bir süre sonra sabırsızlıkla beklenilen oyunlara yerini bırakırdı.
* İlk olarak okul bahçesinde, 23 Nisan koşusu yapılırdı. Ardından köyün karşısında bulunulan seçilmiş bir yere kadar uzun süren bir kır koşusu yapılırdı.
* Toplananların tezahüratları arasında, çuvalla yarış başlardı. Seçilen öğrenciler, içine girdikleri çuvalları bellerine kadar çekip bağlarlar, hoplaya hoplaya, düşe kalka birbirlerini geçmeye ve yarışı birinci bitirmek için uğraşırlardı.
* Seyredenlerin gülmekten kırıldıkları, kaşıkta yumurtayla koşma yarışı. Pişmemiş yumurtanın yanında, genellikle pişmiş yumurta ile yapılırdı. Yumurtayı düşürenin diskalifiye edildiği an da kişi pişmiş yumurtasını yiyerek ayrılırdı. Yumurtayı düşürmeden yarışı tamamlayan bir sepet yumurtayı kazanırdı.
* Bakılmasının bile insanın gülmesine yeterli olduğu yoğurtta para bulma yarışı başlardı. Elleri arkada bir tabağa koyulan yoğurt içerisine madeni para atılırdı. Ağızlarını daldıran yarışçılar, var güçleriyle parayı bulmak için, ya yoğurdu yerler, para görünsün diye ya da dişleriyle parayı tutup çıkartmaya çalışırlardı. Çoğu kez nefessiz kalan çocuklar, başlarını kaldırıp şöyle etrafına bakarak nefeslendikleri sırada, bir gülme krizi tutar seyredenleri. Nihayetinde parayı bulan kişi, bir sitil yoğurdu almaya hak kazanırdı.
Sonrasında…
—Bir adım atlama…
—Üç adım atlama…
—Gözler bağlanarak yakalamaca, ebeleme - sobeleme…
—Mendil bulma yarışı…
—Köşe kapmaca…
—Taş atama yarışı..
—Çingenenin para isteme oyunu…
—Ormanda ayının saldırması oyunu…
—Kız kaçırma faslı…
—En güzel bağırma, en güzel ağlama…
—Erkekler arasında güreş yapma…
—Ve! Hemen hemen her bayramda tekrarlanan bu oyunların yanında, olmazsa olmazlarından olan gelin-damat elbiseleri içerisinde sunumların masrafı olarak hediye alma faslı…
En çok ilgi çekici olan ve rağbet gören bu oyunlardı. Önceden belirlenen gelin kıyafeti giyecek kız ile damat kılığına girecek erkek çocuk, getirdikleri bol elbiseleri giyerlerdi. Kız, başını kırmızı bir örtüyle kapatır, erkek ise siyah bir ceket ve şapka giyer, siyah boya veya is ile bıyık yapardı. Kol kola seyircilerden para toplardı.
Ancak, öyle kolay kolay hediye vermek olmazdı tabi. Yanına gittiği kişiler, bir takım hareketlerle oyunlar sergilemelerini isterler, ondan sonra yanında getirdikleri o günün şartlarına göre ve imkânları nispetinde, gıda, içecek, yumurta, tavuk, kavurma, kuru yemiş, hâsılı ne getirmişse verirlerdi.
Aslında bu konuda kendimin de öğüneceği bir hatırası da yok değil. Hiç unutamam, bir defasında; ben de damat olmak üzere seçilmiş ve o mutluluğu hazzı ve sevinci içime sindire sindire tatmıştım.
O gün doya doya, dolu dolu bir gün geçirmenin mutluluğuyla evlerine dağılan köylüler için, belki 23 Nisan Bayramı vesilesiyle, çocuklarının mutluluk ve sevinçlerine ortak olmuşlardı. Ancak çocuklar için, henüz gün ve o tadılası duyguları sona ermiyordu. Akşam okul bahçesinde toplanılırdı. Toplanılan yiyecekler yenir, içecekler içilir, kuruyemişler, söylenilen şarkı, türküler eşliğinde son adedine kadar tüketilirdi.
O gün kendilerince 23 Nisan Bayramını kutlamış olmanın mutluluğuyla, sevinçli ve huzurlu bir şekilde evlerine dağılırlardı.
Elbette bunda öğretmenlerin bu konudaki özverili çalışmaları takdir edilecek derecede çoktu. Çünkü her türlü organizeyi ve oyun yönlendirmelerini onlar yaparak, 23 Nisan Bayramını usulüne uygun olacak şekilde, köylüyle bütünleşerek başarılı şekilde yapıyorlardı.
Şimdilerde kısmen yapıldığında bile, yetişkin bir fert olarak, o günkü tat ve lezzet gelmektedir hep aklıma.
Herhangi bir okula gidip, yapılanları görünce; eminim ki geçmişe yapacağınız nostaljik bir havayla, özlediğiniz anılarınız bir bir canlanacaktır gözünüzde.
Belki de geleceğimizin teminatı olacak çocuklarımızla iç içe olmanın mutluluğu, sevinci ve hazzıyla yüzünüz birazcık olsun gülümseyecektir.
Kim bilir!
“Nerede o eski bayramlar” dememek için, hadi o zaman şimdiden hazırlığınızı yapın.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı ben de en içten dileklerimle kutluyorum.