Varoluşla beraber günler gelir, yaşanmışlıklar içerisinde günler geçer, ölüm denen bu dünyadan göçle, yaşanmış günler biter. Bu dünyaya teşrif ettiğimizde ağlarken; sevenlerimiz sevinç ve mutluluk, içerisinde gülerler. Bu dünyadan ebedi âleme göçerken, yine sevenlerimiz feryat-ı figanla ağlarlar. Ağlamayla gelenler, yine ağlamayla giderler. Öyle bir ilâhi sistem ki gelenler gider, gidenler gelmek ister, inancımız gereği… Doğumla ölüm arasındaki bir makamda ve mekânda devam eden ömrümüzde; yarınlar hiç bitmez, bitenler de bir daha geri gelmez. Sürekli bir nümayiş içerisinde geçen yaşantımız da hep bir hayal, hep bir beklenti, hep bir özleyiş, hep bir koşuşturma… Tek bir cümle kâfidir aslında söylenmek istenenlere… Lâkin olanlar karşısında susmaz yürek, isyan eder yine, durmaz, sürekli değirmen misali her zaman ister delicesine... Öyle bir istek ve öyle bir hayal ki, anlamlar anlamdaşına taşar, dünkü yarınlar ertesi yarına sezeryanla doğar. Her gün, bir sonraki güne daha sancılı olur, acısı kötü çıkar, sonucu huzur ya da sıkıntı... Talepler, beklentiler ve tüm umutlar bırakılır bir sonraki yarına… Sanki yarınlar hep var olacakmış gibi... Oysa dün de bir yarındı, önceki günün; ama gerçek olmadı hiçbir hayal… Yine, bir sonraki güne sarkmaya başlar… Her gün olduğu gibi, yarın da bugünün hayaliyle doldu ve ertesi yarın, hep ertesi yarın… Belki, o da olmayacak, yetişilmeyecektir… Dünya var oldukça, bitmeyecek, gelmeyecek bir kısır döngüde sürüklenecektir her yeni güne, beklenen, doğurgan yeni bir günde…Hep ertelenen hayallerin gerçekleşeceği umuduyla, sürekli bir sonraki günün geleceği acziyeti, heyhat!!. Elimizdekileri en iyi şekilde değerlendirmenin düşüncesi içerisinde değiliz. Nedametler yok… Şeytanî vesveselerin gölgesinde savsaklanarak sürdürülen fani bir ömür… Peki, nereye kadar? Şeytanın misyonunu yüklenen hiç kimse farkına varmadı, varamadı, varamayacak da… Ne zaman hak, hakikat yoluna gireceksiniz, kendinize geleceksiniz? Yoksa son nefesinizi verene kadar mı? Ta ki “cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukur…” olabilecek mezara girdikten sonra mı?..
Kerim BAYDAK