Ramazan orucunun sevdiğim en güzel tarafı, insanları bir arada tutabilmesi özelliğinin olmasıdır. Dini bir vecibe olarak, Ramazan orucunun özelliğinden olsa da sosyal yönden birlik ve beraberliği perçinleştirici yönüyle de insanları; aynı çizgide yürüyen, aynı ortak müştereklerde toplananların, çeşitli yer, zaman ve mekânlarda bir araya gelerek, anın (orucun) ruhuna uygun olarak, güzel, özel ve kalıcı birlikteliklerin yaşanıyor olmasıdır.
Bu özel, güzel birlik ve beraberlik arz eden yolculuklardan sonra, iftarı farklı bir mekânda açmak niyetiyle, Şanlıurfa Hz. Eyyüp Peygamber makamının ve çilegâhının bulunduğu Peygamberler diyarına bir akşam üstü yolculuk yapacaktık.Hemen her Cuma farklı bir yerde sabah namazı ve akabinde yapılan kahvaltıya Ramazan ayında ara vermemize rağmen; geçen Cuma akşamı da Şanlıurfa’ya doğru yolculuk başladı. Yolculukta kimler yoktu ki, sanırım isimlerini söylemekte/saymakta bir beis olmasa gerek.
Adıyaman Faal Gazeteciler Cemiyet Başkanı İbrahim ASLAN ve Hüseyin BAYINDIR Hocamız beraberinde, basının her kademesinde yer alan 25 gazeteci ve yazar arkadaşımızla Şanlıurfa’yı ziyaret ettik. Minibüste yaralan Mehmet Ali ASLANCIRIT, Kamer ULUCAN, Hakan FURKAN, İbrahim ASLAN, Nazim KELEŞ, M.Akif BEYAZ, Eyüp KÜÇÜK, Erdal ÖZKAYNAR, Ahmet ARSLANTAŞ, Ruhi AKAN, Kemal ÖNER, Mehmet ÇİL, Bilal KARADAĞ, Emrullah ve Kardeşi, Zeynal BOZ, Celil KOCATAŞ, Mustafa YÜCEKAYA, Mücahit YOLCU,Yaşar BAYRAM, İskender KORKUT, Nuh, Zeynal KARASU, araç şoförümüzle (Soyadlarını bilemediklerim ya da ismini unuttuğum varsa, beni mazur görüp affetsinler) Hüseyin BAYINDIR Hocamızın nezaretinde, yine farklı bir mekânda iftarımızı açacaktık.
Yolculuk esnasında, yolculukların müdavimlerinden olan, her zaman ki gibi ortamı şenlendirici ve hoşça vakit geçirmemizi sağlayan Ahmet ARSLANTAŞ, Zeynal KARASU’ yu destekleyen Ruhi AKAN’ da eklenince; espriler havada uçuşmaya başladı. Hele “I Love You” adlı film de eklenince, gırgır ve şamatalı bir ortam oluştu.İçimizdeki en sessiz olanı da Erdal ÖZKAYNAR’dı.
Uzun bir süredir Şanlıurfa’ya gitmemiştim. Adıyaman –Şanlıurfa-Diyarbakır üçgeninin vardığımızda; karşımızda çok farklı bir şehir vardı. Kendi adıma, hayretler içerisinde kalmıştım. Nerede uzun yıllar önceki Şanlıurfa, nerede şu an ki görsellikte olan Şanlıurfa!
Karaköprü girişiyle beraber, her tarafı modern binalarla kaplanmış bir şehir girişi vardı. Bir tarafta duble yol, bir tarafta otobanı ile, Şanlıurfa’nın çehresi değişmiş, Karaköprü ile Şanlıurfa ile birleşmişi, girift bir hal almış.
Zaten şehre girmemizle beraber, Şanlıurfa’nın o eskimiş yüzünü, modern ve düzenli binaları, tertipli ve düzenli yolları kapatmış durumda. Yolda ilerleyip, garajlar önünden geçerken; görülmeye değer, modern bir şehir vardı önümüzde. Gerçekten Büyükşehir olmayı hak etmiş bir şehir Şanlıurfa.
Şehrin görüntüsüne, harika bir estetik anlayışıyla yapılmış tek tip, bitişik nizam, aynı renk evlerin varlığı da seyrine doyum bir haz veriyordu insana.
Yıllar önce, Adıyaman her konuda kıyaslanmayan Şanlıurfa, şimdiler de Belediye Başkanı Dr. Eşref FAKIBABA sayesinde, Adıyaman’ı birkaç kat katlamış ve çoğu yönleriyle geçmiş durumda.
Hz. Eyyüp Peygamber camisine doğru ilerlerken, bir taraftan Adıyaman’la kıyaslama yaparken, bir taraftan da, “nasıl olur da bu şehir de böylesine değişiklikler olabilir” diyerek düşünüyordum. Balıklı gölden başlayarak, şehrin hemen her tarafı oturulacak, dinlenilerek vakit geçirilebilecek, toplu piknik alanlarına çevrilmiş.İnsanın gözüne ve gönlüne hitap edebilecek mekânlar ve alanlar arasında geçerek; Hz. Eyyüp Peygamber Camisinin batısındaki park ve dinlenme alanının karşısındaki Eyyüp Sultan sofrası önünde indik. İki katlı Eyyüp Sultan sofrasının ikinci katında kapalı Halı saha var. Bir tarafı halı sahaya bakan, diğer tarafı park ve Eyyüp Sultan camisine bakan, Şark köşesi sayılabilen localar şeklindeki yer sofrasına atmıştık kendimizi. Bizi karşılayan Şanlıurfa Belediyesi basın bürosundan Yasin Bey kardeşimizle, basından arkadaşlarla tanışma faslından sonra, tatlı bir sohbete daldık. İftar vakti soframız hazırlanıyordu. Belki fazla müşteri yoktu, ama çalışmaları biraz geç de olsa ikramları ve hizmetleri güzeldi. Sadece çiğ köfteleri hariç. Hüseyin BAYINDIR Hocamızın, özellikle çalışanlara hitaben; “Arkadaşlar Adıyaman basınından, aman ha çiğköftemizde bir sıkıntı olmasın, yoksa mahcup oluruz. Zaten çiğ köftemize sahip oldular, iyi olmazsa hepten kaybederiz” gibisinden esprisiyle, gülüşmeler arasında iftarımız açtık. İkram ve hizmette kusur etmeyen, sofraya gelen çiğköftemiz, gerçekten Adıyaman Çiğköftesini aratır nitelikteydi. Çiğköfteye benzemeyen ikramlarıyla, çiğköfte Adıyaman adına tescillenmiş gibiydi.( Sadece Eyyüp Sultan sofrası için söylediklerim, geneli için değil)
Eyüp Sultan Camisine, akşam namazını kılmaya gittiğimizde; Cami alanında 8 bin kişiye iftar verildiğini öğrendik. Bu gerçekten de öyle önemsenmeyecek bir rakam değildi. Yasin beyin anlattığına göre, Şanlıurfa’nın bir çok yerinde böylesine iftar programları olurmuş. Cami bahçesindeki kuyuyu görüp ve Hz. Eyyüp Peygamberin çilegâhına ziyaretimizi yaptıktan sonra; teravih kılmak üzere Balıklı Göl’deki camiye alelacele vardık.Teravihten sonra, Bediüzzaman Sad-i Nursi’nin ilk defnedildiği yer ile diğer zatlar için, bir fatihamızı okuyarak; Hacı Şükrü Efendinin evine geçtik. Ziyaret etmek mümkün/kısmet olmayınca, selâm söyleyip, Şanlıurfa caddelerinde gezmek üzere kalabalığa karıştık. Kalabalık, öyle bildiğiniz, tahmin edemeyeceğiniz bir kalabalık. Hani “Ana- baba günü” denir ya! İşte öylesine bir kalabalık. Sokaklar, caddeler insanlardan geçilmiyor, bütün esnafların dükkanları tıklım tıklım, yollara bile konulan masalarda insanlar oturuyor.Takılar satan esnaflar başta olmak üzere, bütün dükkanlar müşterilerden geçilmiyor.
….Devam edecek.
Kerim BAYDAK