Aynanın karşısına geçip derin bir iç çekti. Elleri titremeye başladı! Önce gözlerindeki bandı çıkardı! Kendisi ile göz göze gelince, ruhunu bir korku sardı. Tereddüt etti ama karar vermişti artık. Hızlı adımlarla, hukuk cüppesini alıp, terzi yerine bir muktedire götürüp, düğme dikmek istediğini söyledi. THEMİS tanınmayacak hale gelmişti. Terazinin kefesi dansöz gibi oynayınca hafif gülümseyip cüppesinin ceplerindeki ağırlığı ruhuna kadar hissetti. Anayasanın bilmem kaçıncı maddesine göre değil, falancanın görmek istediği şekle göre saçını tarayıp kendini sokağa atmıştı Adalet tanrıçası THEMİS! Modaya ayak uydurup yenilenmeye karar vermişti..
Yeni yapılmış lüks adliye binasından içeri girdi THEMİS! Yeni imajıyla hemen kendini fark ettirdi. Girişteki güvenlik kapısından geçerken düttt yerine kahkaha sesi çıkınca THEMİS hızlı adımlarla hemen kendini asansöre attı! Ne kadar yükseğe çıkarsam o kadar dik dururum dedi! Koridora doğru ilerledi. İlk kapıda durdu nefesi kesilecek gibi oluyordu. İçeriden hakimin ağır tondaki sesine odaklandı. Davayı sonuna kadar dinledi. Hakimin kararına odaklandı. Karar açıklanınca ağzı açık kaldı. Hakimin cüppesindeki düğmeleri görünce hafifçe gülümseyip göz kırptı! Bir sonraki mahkeme kapısında adaleti sonuna kadar sağlayan hakimi görünce “öff ne sıkıcı tip” deyip hemen uzaklaştı! THEMİS’in yürüyüşü değişmiş her adımında kibir ve gücü kutsayan bütün uzuvlarıyla vicdanları sızlatan yep yeni biri olmuştu artık! Bir çok kapıda durup kararları duyan THEMİS yorgun düşüp mahkeme kapısında “ADALET BEKLENEN” banka oturdu. Bekleye bekleye yorgun düştü. Gözleri kayıp uykuya daldı.
(M.Ö. 580 – M.Ö. 500 tarihleri arasında yaşamış olan Sisamlı Pisagor, Yunan filozof ve matematikçidir. Ünlü düşünürün buluşu olan ilginç bardağın çok önemli ve anlamlı bir özelliği bulunmaktadır. Bardağı inceleyiniz(Pisagor’un adalet kupası)
Adalet kupasını 2500 yıl önce icat eden düşünür ters Çan biçimindeki bu kupaya ilginç bir özellik katmıştır. Kupanın altı delik olmasına rağmen içindeki asla dökülmez. Ne zaman kupaya doldurulan içecek kupanın sınır çizgisini aşar, o zaman içindekiler son damlasına kadar akıp gider.)
Hırs kibir ve kural tanımazlığı şiar edinmiş günümüzün muktedir güçleri, ülkede adaleti yerle bir etmeye ant etmiş gibi! Anayasanın, hukukun bir anlamı yokmuş gibi davranan, mahkeme kararlarını kendi istedikleri ile örtüşmeyince tu kaka ilan eden, aynı suçlara farklı cezaların komediyi geçtiği şu zamanda, ülke olarak işin içinden nasıl çıkılır hayal etmek çok zor! Üçüncü dünya ülkelerinde bile görülmeyen, sabırları zorlayan, garip dava sonuçları ile mizahı dahi güldüren, kimsenin güven duymadığı bir sisteme dahil edildi ülke! THEMİS uyuyadursun geldiğimiz şu noktada geleceğe mayınlar döşendiğinin, bir nesil sonra keşke olmasaydı diye adına belgeseller izleyeceğimiz bugünün dramatik hikayelerinin ülkeyi kaosa götürdüğünü fark ediyor muyuz! Saygın hukukçuların ayağa kalktığı, adalet mekanizmalarının dişlilerine takozlar takıldığı şu garip dönemde, bu ülkenin çimentosuna balyoz indiren kibir müptelalarının gelmek istediği sonuç nedir bilinmez ama böyle devam edilirse geleceğe gizlenen mayınlar bugün düşünen herkesin kafasında patlamakta, sabırlar zorlanmaktadır. Anayasa mahkemesinin kararlarını tanımayan yerel mahkeme sistemin tersyüz edildiğinin en açık kanıtıdır.
Tüm sistemin tek kişinin inisiyatifine terkedildiği varsayımı bir hezeyan DEĞİL, giderek bu yöndeki kanaatleri destekleyici tavırların ortaya çıkışı gösteriyor ki, adalet ağır yara almış durumda! Mahkeme kararlarının bile siyasilerce yeniden tanzim edildiği, HAKİM’lerin istendiğinde sistemin dışına itildiği şu ucube dönemde, Ülke ciddiyeti, şiddeti ve çıkar birlikteliğini hedef seçmiş siyasi anlayışlara kurban ediliyor. Yıllardır güttüğü siyasetle baraja zar zor tutunan, iktidarını, iktidarın gücüyle sağlayan siyasi bloğun, iktidarla birlikte edindiği siyasi güç neticesinde, ülkeye zorla giydirilen giyotin ve farklı yaşam tarzların duyulan hazımsızlık, kendilerinden başka herkesi terörize etmeye vardırmıştır. Fırat’ın kenarındaki kuzunun sorumluluğu kuzuyu ateşte çevirip, keyfe getirmiştir. Adaleti sağlayan bileşenlerin tamamı içine girdiği kaos ortamından nasıl çıkacağını hesap edebiliyor mu? Ülkenin ana damarları olan anayasal kurumlar siyasi yetersizliklere kılıf yapılıp, Pisagor’un adalet kupasındaki gibi siyasilerce ölçünün kaçırıldığı açık ve net! Adalete olan güveni “Berlin’deki hakimlere güveniyorum” nidasına tekrar nasıl getirilir bilmiyorum! Ülke acilen tüm kurumlar dahilinde bilim kurulu örneğindeki gibi bir kurul oluşturup sistemi laçkalaştıran ne varsa ortadan kaldırmaya doğru planlanmalıdır. Her şeye yeniden başlanmalı diyeceğimiz günlere, UZAK değiliz! THEMİS ağır travmadan uyanmalı! THEMİS yalnızken güzel!
Uykusundan uyanan THEMİS, Pisagor’un bardağına adaleti doldurmak isterken hırsı, kibri ve yaranma isteği sonucunda, bardağın özelliği tüm adaleti yok etmiş gibi bir garip dönemdeyiz. Dudakları boyanmış, gözleri fal taşı gibi açık, terazisi şirazesinden çıkmış THEMİS, adalet binasından hızla kendini dışarı atıp, eski günlerine dönmek üzere yola çıktı. Darmadağın olmuş dramatik haliyle, kendi heykellerini gördükçe üzüntüsünden ne yapacağını bilmeden, FORREST GUMP’taki gibi, ayaklarına yapışan kibir abidelerinden koşarak kurtulmak zorunda olduğunu hissetti. Koşmaya başladı elinde Pisagor’un bardağı...
Nihayetinde duracağı yere geldi THEMİS! Kimseyle görüşmemesi gerektiğini, gözlerinin kapalı olması gerektiğini, siyasi güçlerle aşk yaşamaması gerektiğini, cüppenin düğmesinin olmaması gerektiğini acıyla öğrendi. Pisagor’un bardağına adaleti ölçüsünde doldurdu! Şimdi aynada kendisini görmüyordu! Ve en güzeli THEMİS’i de kimse görmüyordu. Dediğimiz gibi, THEMİS yalnızken GÜZEL!
DİPNOT:
Hukuk fakültesinde bir öğretim görevlisi derse girer ve bir öğrenciye adını sorar.
Öğrenci,
“Ali” diye yanıt verir.
Öğretmen bir anda,
-“Defol bu sınıftan, bir daha asla dersime gelme” der.
Bütün öğrenciler şaşkınlık içindedir, neye uğradığı şaşıran Ali de sınıfı terk eder. Herkes ne olduğunu anlamak için beklemektedir.
Hiç birinden tek bir ses bile çıkmaz…
Hoca sınıftaki sessizlikle beraber ileri geri yavaş yavaş dolaşmaya başlamış, bütün öğrencileri şöyle biraz süzdükten sonra, tabi bu arada herkes göz temasından kaçınıyor, başlamış derse.
Hoca:
-“Kanunlar ne için vardır?” diye sorar ve ders başlar…
Bir çok yanıt gelmiş, bir öğrenci düzeni korumak, diğeri toplumda yaşayan bireylerin hak ve hürriyetini sağlamak için, öbürü yaşam haklarını idame ettirmek, bir başkası devlete güveni, o devletin saygın bir vatandaşı olduğunu göstermek için, bir diğeri her yerde hakkını yasalar çerçevesinde arayacağını bilmek ve devletin vatandaşına haklarını nasıl arayacağını göstermek için…
Hoca başka diye tekrar sorunca, bir öğrenci de,
-“Adalet” için diye yanıt vermiş.
Bu yanıtı verene hoca parmağı ile işaret ederek, işte aradığım yanıt bu dercesine,
-“Peki az önce arkadaşınıza adaletsiz davrandım mı?”, herkeste aynı yanıt,
-“Evet hocam”.
Öğretim görevlisi sınıf kapısını açarak dışarıdaki öğrencisini içeri alır ve teşekkür edip yerine geçebileceğini söyler, herkes bunun bir senaryo, oyun olduğunu anlar.
Fakat hoca son sözlerini söylememiştir henüz;
-“Peki, buna hepiniz şahit oldunuz, neden tepki göstermediniz, bir açıklama istemediniz, arkadaşınızın hakkını savunmadınız!?
Herkes susar çıt yok.
Hoca,
-“Bakın sevgili arkadaşlar, bu olaydan hepinizin çıkarması gereken bir öğüt var, bunu size 100 saat sınıfta ders versem anlatamazdım” der ve son sözlerini söyleyip dersi bitirir.
-“Asla bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti de olmayın, o yılan bir gün mutlaka sizi de sokacaktır.”
-“Adaletsizliğe şahit olup göz yuman insanlar haysiyet ve onurlarını kaybetmeye mahkumdur.”
-“Bir şahsa karşı yapılan haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir.”
BİR FIKRA:
Nasreddin Hoca yolda yürürken genç bir adam, Hocayı başka birine benzetir ve ensesine sert bir tokat atar. Bu genç, kadı efendinin yeğenidir. Sinirlenen Hoca alır genç adamı yanına, birlikte kadıya giderler. Kadı ikisini de dinler ancak yeğenine kıyamayıp onu kurtarmaya çalışır: "Hoca, bu genç adam şimdi kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?" Nasreddin Hoca ısrar eder: "Olmaz, mahkeme yapılsın, cezası verilsin." Bunun üzerine kadı, akrabası olan genç adama dönüp kararını açıklar: "Ceza olarak Nasreddin Hoca'ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!" Nasreddin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini, mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekler ancak genç gelmeyince, kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirip şöyle der: "Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyememem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!"