Yaşıyoruz, sorguluyoruz, beklentiler içerisine giriyoruz.
Ancak neyi, nasıl, nerde, nereden sorguluyoruz, pek de dikkat etmiyoruz.
Olur, her şeyi bakıyoruz, dinliyoruz, görüyoruz, içiyoruz. uygun olup olmadığına bakmadan.
Kafamızda yüzlerce belki binlerce soru işareti doğuyor, ama o kadar gerisi, çözümü yok.
Dinden, imandan, inançtan her geçen gün uzaklaşıyoruz.
Uzaklaşırken de, en yakın olan biz olduğunu düşünüyoruz.
Her şeyi biliyoruz, her şeyden en iyi biz anlıyoruz.
Olur, olmaz yerlerde fetvalar veriyoruz.
Bilmişlik ve ukalalık taslayarak…
Hem beğenmiyoruz, hem de izliyoruz, RTÜK’e veryansın ediyoruz, ama gece yarılarına kadar uykusuz şekilde izliyoruz.
Ölümü biliyoruz, korkuyoruz, mezarlıktan dönünce unutuyoruz.
Namazı farzdır, haktır diyoruz, Cumadannnn Cuma’ya Camii’ye gidiyoruz
Başımız secde yapıyor, peki aklımız, fikrimiz nerede, düşünceler hangi âlemde…
Bilgi, düşünce, tefekkür nerede, o bir muamma!.
Okullarda din dersi verilsin diyoruz, ama çocuğumuzu dinen eğitemiyoruz, dini aktivitelerden soyutluyoruz.
Tabi biz veremeyince, hemen devreye başkaları giriyor.
Sonuç mu?..
Malum, tekrar, tekrar anlatmaya gerek var mı bilemiyorum!
Dinden, diyanetten, imandan, inançtan, ahlâktan soyutlanmış ya da uzaklaştırılan bir toplum ve bireyler çıkıyor ortaya.
Sonrasında, yürekler yanıyor / kanıyor, ciğerler parçalanıyor…
Herkesin yaptığı yanına kar kalıyor ya da olması düşünülsün isteniliyor.
Akıl tutulması yaşanıyor.
Hayâ, iman, edep, adap yok oluyor.
Anlayacağınız insanlığın tükendiği, inim inim inleyerek yok olduğu zamanlar yaşıyoruz.
Belki ellerimizi yüce yaratana açıyoruz,
Belki dudaklarımızdan dualar dökülüyor.
Belki gözlerimizden yaşlar da akıyor, yüreğimizin yumuşaklığından…
O kadar, evet sadece o kadar!
Ey rabbim, sen büyüksün, devletimizi, milletimizi, ailemizi, sevdiklerimizi, geleceğimizi yönlendirecek, ahlâksız, dinsiz toplum mühendislerinden koru..
Kerim BAYDAK