Şair çok, doğal olarak şiir de çok. Belki dünyadaki insanlar sayısınca şiir vardır. Herkes kendince bir şairdir ve yazdıkları şiirler vardır. Dünyada en çok şiir yazanlar ve kendini şair addedenler herhalde bizde vardır.
Belki şiirin çokluğu kadar şairler çok olmayabilir. Çünkü her şiir yazana sorsanız kendini şair olarak görmediğini söyler. Şiir yazmaktan da geri kalmaz. Hal böyle olunca da şiirlerin kimisi okunur, kimisi gün yüzü göremeden, karanlıklarda öylesine bekler.
Şiiri sevelim, sevmeyelim, bir şekilde, öyle veya böyle şiir okumuşuzdur.
Kimi zaman, neden okuduğumuzu da bilemeyiz. Anlayarak mı, mecburiyetten mi, etrafa ne kadar edebi bir kişiliğe sahip olduğunu göstermek için mi, yoksa can sıkıntısından zamanı boşa harcamayıp, sözde değerlendirdiğini göstermek için mi...
Şiir okuyana sorsanız! Peki, şiir okudun; ama ne anladınız şiirden derseniz? İşte o zaman en büyük eksiğimiz, yanılgımız ve hastalığımız olan ukala bilgiçliğimiz ve filozofluğumuz, en kolay şey olan akıl verme mekanizmamız hemen devreye girer.
Kimine göre saçmalık, kimine göre alta alta dizilen kelimeler bütünlüğü, kimine göre insanın kendisini kandırmasından başka bir şey değildir.
Ne kadar okumadığını, okumuşsa da anlamadığını ve basit ve değersiz bir edebiyat türü olarak görürse de; aslında biraz konuşturacak olursanız hemen yelkenleri suya indirir. “İşte ben de gençliğimde yazmıştım, sevdiğim kıza duygularımı şiirle anlatmıştım, hatta yazdıklarım gizli bir yerde muhafaza etmekteyim...” diyerek, kendini farklı bir şekilde hemen kategorize eder.
Bu sebepledir ki gizli şairlerimiz ve saklı sayısız şiirlerimiz gün yüzü görmemiştir. Hepsi kötü müdür derseniz?.. Sanmıyorum!.. Okumaya ve yayınlanmaya, okuyucuyla bir bütün olmaya değer çok şiirler olduğu kanısındayım.
Bazen kişilerin kabuk bağlayan yaralarını kaşıyan hasbihâllerde, ortaya çıkan ajanda, not defteri ve çeşitli şekillerde getirip göstermeye can atan ve şiiri hakkındaki düşüncelerini öğrenmeye çalışanların ruhiyeti halleri gerçekten görülmeye değerdir. “Aleni ve gizli şiir yazanlar ne kadar da çokmuş!” demekten kendini alamıyor insan.
Bu şiir artışlarına karşı, şiir severler çoğaldı mı derseniz? İşte o bir muamma.
Şiiri seven ve yazmaya çalışan biri olarak, yeni şairlerin şiirlerini okumaya gayret ediyorum. Ancak ne yazık ki bazıları benim gibi düşünmemektedir. Kendisinden başka kimsenin şiirlerini okumadıklarını, zihnimizde ve ruhumuzda iz bırakanları okuduklarını ve yeni şairlerin o hazzı ve tadı vermediklerini söylüyorlar. Onların yeri elbette ki çok farklı ve onlardan vazgeçmek diye bir şey söz konusu bile olamaz. Ancak yeni nesil şairlerin de öyle yabana atılmayacak şiirleri elbette vardır.
Önemli olan şairi sevmek ve onu olağan durumu içerisinde kabullenmektir. Onun da bir hayat felsefesinin olduğunu özümseyerek, şiirlerini okuyup, hak ettiği değeri verip, katkıda bulunmaktır.
Şiirler insanın kişiliğini, benliğini kazanmasına yardımcı olur. İnsan şiirlerle yalnızlığını paylaşır. Çoğu şiirler yalnız ve sakin, sessiz ortamlarda yazılmıştır. Şiirler aşk, sevda, sevgi, özlem, isyan, sitem, başkaldırı...kokar.
Ben de yazmaya çalışıyorum. Şiir yazmak, hastalık derecesinde bir alışkanlık. Herkesi memnun etmek için yazmıyorum. Ancak okuyan kişi ne almak istiyorsa alacaktır elbette. İster delirmiş desinler, ister aptal, avanak ve enayi desinler, ister... desinler ben yazmaya devam edeceğim.
Yazılanları okuyan, anlayan, anlamaya çalışan için, sivrisinek saz, anlamayana davul zurna çalsa bile az.
Bazıları sevse de, sevmese de, yeni de olsa şairler olacak, okunmasa da şiirler yazılmaya devam edecektir. Kimileri gün yüzü görecek, belki ışık olacak, kimileri karanlıklara gömülü, “kişiye, hizmete özel” olarak kalacak ve yazılmaya da devam edilecek.
Kerim BAYDAK