Hiçbir zaman elinmizdekilerle yetinmeyip, sürekli daha fazlasını isteriz.
Evet, yeniyi ve güzeli isteme babında belki sahip olmak bizleri mutlu eder ve mutlu kılar ama işi tam bir fantaziye dökmek daha çok mutsuz eder.
İstek arzu ve taleplerimiz hiçbir zaman bitmez. Sürekli değirmen taşı gibi aldıkça daha çok isteriz. Öyle ki bu benlik isteği gün gelir mutsuzluğa dönüşür. Çocukken büyümeyi, orta lise ve üniversiteye gitmeyi, işe girmeyi bekleriz. Belki bunlar beklenen ve olması gereken isteklerdir. Ama ev sahibi oluruz, başka bir ev ya da bir apartman, yazlık isteriz. Araba sahibi oluruz, bir üst modelini ya da yeni bir araba almak için önlenemez bir istek içinde bulunuruz. Bunları sahip olamayanlar olabileceğini düşünmeyiz. Egoistçe davranırız. Hiçbir zaman bizden altta olanlara bakmayız, sürekli mal, mülk, zevk ve sefa içinde yaşayanları kestiririz gözümüze. Hâlbuki bizden daha kötü durumda olanlar varken bu kadar talepkar gözüdoymazlık neden. Neden elimizdekilerle yetinmeyip daha fazlasını isteriz. Bu kadar açgözlü olmak neden!
Belki herşeyimiz vardır, ama inanın ki çoğumuz mutlu ve huzurlu değiliz. Çoğu zaman duymuşsunuzdur, dostlarınızdan veya arkadaşlarınızdan belki tanımadığınız insanlardan. “Keşke malım mülküm, şuyum buyum olmasaydı da, sadece mutlu olabileceğim, karnımı doyurabileceğim kadar malım olsaydı da huzurum olsaydı” diye dert yananlar anımsanmayacak kadar çoktur inanın. Demek ki bazen para pul, mal mülk, insanı mutlu etmeye yetmiyor.
Gün gelir, herşeyin sonu gelecektir. Edinimlerimizin bize hiçbir faydası olmayacaktır. Sadece ve sadece yaptığımız birtakım iyiliklerle anılacağız. Öyle bir an gelecektir ki senin malın, mülkün, katın, yatın, hatın değil, yapmış olduğun bir iyilik, bırakmış olduğun bir eser senin anılmana vesile olacaktır. Onun için bir an önce birşeyler yapıp faydalı olabilecek eserler bırakmaya geyrat gösterelim. Elimizdeki imkânları en iyi şekilde kullanmaya çaba ve gayret gösterelim. Mutlu olmaya çalışalım.
Üçbeş günlük fani dünyada geçiçi olan dünya malı için mutsuz olmaya, huzursuz olmaya değer mi?
Dünya malı için ana-baba, abi-abla- eş- dost, arkadaş ve akrabamızın kalbini kırmaktayız. Belki nefsimize ağır geldiği için şeytanın vesveselerinden kurtulamayıp, sürekli azap, sürekli sıkıntı ve stres içinde yaşıyoruz. Sürekli mutsuz ve huzursuz oluyoruz. Belki ufacık sahiplenici bir menfaat uğruna en yakın arkadaşımızın kalbini kırıyoruz. Sonra da düşünecek olursak acaba yaptığımız mutsuz olmamıza değdi mi diye, kendimizi sorguluyor muyuz?
Aklıma gelmişken size nesihat alınması ve elindekilerle kanaat edip mutlu olabilmek için bir kıssadan hisseyi anlatmak yerinde olacaktır sanırım.
“...Çok zengin, hiçbir şeyden mutlu olmayan ve gözleri görmeyen bir adam derdine çare aramak için senelerce uğraşmış, bir türlü gözlerini açtıracak çareyi bulamamış, yaşlı bir adama denk gelmiş bir gün,
- Uzaklarda Dereli denilen bir dağ var, orada Çulsuz Ahmet denilen çoban insanlara şifa dağıtıyor demiş, onun gömleğine gözlerini sürebilirsen gözün açılacaktır, ya da mutluluk istersen seni mutlu edecektir demiş,
Gözleri görmeyen adam, yanında bir adamı ile bütün gün at sırtında yol katetmişler, sonunda bir dağın eteklerinde bir çobanın koyunları otlattığını görürler. Yanındaki yardımcısıyla:
Selam verirler.
Sen Çulsuz Ahmet misin? der yardımcısı:
- Evet, ben çoban Çulsuz Ahmet'im, der. Beni niye aradınız bir derdiniz mi var? der.
- Kör adam hemen atılır, Şeyhim ben zengin ve kör bir adamım, gözlerimin açılması için tüm doktorları gezindim, bir çare bulamadım, kasabada yaşlı bir adam senin gömleğine gözlerimi sürersem gözlerimin açılacağını söyledi, müsaade et de gömleğine gözlerimi süreyim, sana ne istersen vereceğim, seni zengin edeceğim der.
-Çulsuz Ahmet, derinden bir kahkaha atar ve kör adama;
-Ben fakir adamın biriyim beyim, benim hiç gömleğim olmadı şimdiye kadar.”
Ders alınması ve elindekileri en iyi şekilde kullanıp mutlu olunması dileğiyle...
Kerim BAYDAK