Mahalle baskısının hep muhafazakâr kesimde olduğuna bizi inandırmaya çalışanların, kötü yakalandığı bir olaya hep birlikte şahitlik ediyoruz. Bu defaki, sanat camiasından.
Aslında varlığını hep bildiğimiz ama pek dillendirilmeyen bir baskı.
Bugüne dek, Şafak Sezer adı bende hiç sıcak çağrışımlar yapan bir isim olmadı.
Ne oyunculuğunu sevdim, ne ağzının bozukluğunu…
Benim için Şafak Sezer’in gezi eylemlerinden duyduğu pişmanlık veya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a olan hayranlığını, onu sevmemi gerektirecek bir adım değil.
Zira ben onun sanatıyla ve kişiliğiyle daha çok ilgiliyim…
Doğrusu bu olay benim ilgimi hiç ama çekmezdi, çekmeyecekti de…
Ta ki, Şafak Sezer’e linç girişimi yapılana dek.
Daha önce başkalarına da denenen bu linç girişimin Şafak’ta tekrarlanması şok edici bir olay değildi, beklenen bir tepki şekliydi. Alışık olduğumuz tavırlardı.
Sanatın kendi tekelinde olduğunu sananların nasıl bir mahalle baskısı kurduğunu öğrenmemiz açısından dikkate değer bir olay” olduğuna kuşku yok.
***
Aynı zamanda mizah yazarı olduğumdan dolayı komedi film ve dizilerine de önem veririm. Mizahı, belden aşağı yapmayanlardan olduğumdan da, bu tür mizah yapanları “kolay para kazananlar” olarak görürüm. (Ben hiç kazanamıyorum ya o ayrı!) Zira asıl mizah veya zekâ fışkıran mizah, belden aşağı olmayandır. Çünkü, belden aşağı yapılanlarda bir sanat aramanız gerekmez, gülebileceğiniz, hatta kahkaha atacağınız küfürleri saymakla bitiremezsiniz.
Edepli” denecek mizahta ise sadece zekâ vardır, sadece güldürürken aynı zamanda düşündürme vardı.
Şafak Sezer de diğer meslektaşları gibi belden aşağı ve iğrenç esprilerle ayakta kalmayı başaran komedyenlerden sadece birisi…
Bu açıdan benim için “sanatçı” kimliği, dikkate alınacak bir seviyede değil.
Ama bazıları için çok dikkate değer olduğu kesinlikle belli…
Nasıl olsa Şafak Sezer, kendi mahallesinde, beklenen bir yaşam çizgisine sahip.
Gezi eyleminde “sanatçıyım” diye ortaya çıkanlara çok uygun.
Yapılan eylemlere katılıyor, AK Parti’ye karşı çıkıyor, hatta Gezi eylemlerinde onları yalnız bırakmadığı gibi ateşli bir taraftar olarak da aynı safta darbecilere “gel gel” ediyorlar…
Bir anda her şey tersyüz oldu tabii…
Meğer aynı zamanda Şafak Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sıkı bir hayranıymış…
Bunu neredeyse uzanıp, elini öpmeye kadar vardırdı ama öpülen bir kare resim olmadı.
Geçerken 5 dakikalık muhabbette, sandalye çekmediğinden çömelerek başbakan ve eşiyle sohbet etti.
Bu diz çökme olarak algılandı…
Bir sanatçı diz çökmemeliydi…
Ama başbakana…
Darbecilerin önünde diz çökebilirdi…
Postal yalayabilirdi…
Ülkeyi ateşe atabilirdi…
Bütün insanların özgürlüğünü elinden alacak eylemlerle kaos oluşturabilirdi.
Sıkı bir şekilde din düşmanı da olabilirdi.
Hatta kendi yazıp, kendi çektikleri komedi filmlerine taş çıkartan gün yüzü görmemiş küfürleri iktidar için sıralayabilirdi.
Bundan tek muaf kesim, Kemalistler ve CHP’ydi…
Bir de ulusalcılar…
Onlara küfür etmedikten sonra kime ederse etsin bir sorun yoktu…
Kendileri için iyi bir aktör olan Şafak Sezer’in başbakan Erdoğan’dan özür dilediği haberi medyaya yansıyana kadar her şey iyiydi…
Çok güzel adamdı Şafak Sezer…
Sanatçıydı ve üstelik halkın sorunlarına karşı duyarlı, yeşili koruyan, geziyi destekleyendi…
Bir anda aforoz edildi.
Hem geziden dolayı özür dileyeceksin, hem başbakanın önünde diz çökeceksin, olacak şey değildi.
Sosyal medyada linç edilen Şafak Sezer, çıldırma noktasına geldi.
Ona verip veriştirdiler, bu da onlara verip veriştirdi.
Çünkü Şafak Sezer, onların istediği gibi davranmamıştı.
Mahallede kurdukları baskıdan sıyrılmıştı.
Belki de ilk kez kendi hür düşüncesini ifade etmişti.
Gezi olaylarında ve öncesinde başbakana olan gizli bir hayranlığı varmış.
Ama sanat camiasından tepki göreceğini bildiğinden içine atmış.
Orada yer edinmenin yolları böyleymiş demek ki…
Önce halka tepeden bakacaksın, halkın değerlerini alaşağı etmek için uğraşacaksın ve eğer iktidar sizin görüşünüzden değilse sıkı bir muhalefet sergileyeceksin.
Şafak Sezer bu oyunu bozdu…
Ya da mahalle baskısını deşifre eden oldu.
AK Parti cenahında ise bir anda Şafak Sezer’e sahiplenme yarışı başladı.
Daha düne kadar “sevmedikleriŞafak, “eli öpülesi” hale büründürüldü.
Aynı yanlışı yaptıklarının farkında değiller elbet…
Şafak Sezer’in gezi eyleminden duyduğu pişmanlık, onun kişiliğini değiştirmedi, sanatını eksiltip, arttırmadı.
Sadece ama sadece sanat camiasında varlığı gizlenmeye çalışılan mahalle baskısını gün yüzüne çıkardı, hepsi o…
Bir de şunu unutmayın, Şafak Sezer, başbakanın önünde diz çökünce evliya mertebesine yükselmedi.
Sadece sanatı kendi tekellerinde görenlerin çirkin yüzünü deşifre etti.
Bu da az şey değil yani…
 
Tweetimden seçmeler
Şu zihniyete bakın; Cihan Aktaş`ı başörtülü olduğu için okul yemeğine kabul etmeyen mimarlar grubu TMMOB için imza istemiş. Oy da isterler!