Havalar sıcak olunca, insanlar serin yerlere gitmek, biraz dinlenmek, haftanın yorgunluğunu bir şekilde atmak isterler. Sıkıntı, ailenle gidebileceğiniz, dinlenebileceğiniz yerlerin olmamasıdır. Bu yerler, bir su kenarı, bir pınarın başı, bir ağacın altı, bir türbe, ziyaretgah olabilir, hiç fark etmez. Yeterince serin olsun, sakin olsun ve tabi ki temiz olsun ki ailecek rahat edebilesin.
Pazar günü ailecek, Şeyhullah Türbesi (HacıHalil Baba- ŞeyhHalil ya da bölge yaşayanlarının söyleyiş şekliyle Şeyhallah)n türbesindeydik. Hem ziyaret, hem piknik, hem dinlenme amaçlı bu kaçamağımız da rahatlamak ve biraz kafa dinlemek için, ailecek beraber olmak istiyorduk. Gittiğiniz yerde su varsa, bir de ağaçlar varsa, yeterli imkânlar var demektir.
Adıyaman'ın Kuzeydoğusunda, merkeze 30 km uzaklıkta bulunan Şeyhullah Türbesi; (Hacıhalil Baba- Şeyhhalil ya da bölge yaşayanlarının söyleyiş şekliyle Şeyhallah) Pınaryayla köyü, Kömür beldesi ile Bölükyayla beldesi ortasında bulunmaktadır. Yanı başında ki dört metre derinliğinde ve üç metre genişliğinde kuyunun üzeri kapatılmış ve başka bir yerden akması sağlanmış durumdadır. Türbe hakkında söylenilen çokça efsane-rivayet bilgi mevcuttur.
Şeyhullah türbesinde, su var, asırlık ağaçlar var, muhtelif mezarların bulunduğu alanın etrafı mazbut olmasa da bir metrelik duvarla çevrilmiş durumda. Bölükyayla beldesine de yakın, beldeye giden yolun kenarında serin bir yer, çok fazla kalabalık olan bir yer de değil.
Üzerinde mevcut tek odalı yapının yanında, asırlık bir ağacın altında oturuyoruz. Bir taraftan ziyaret aşı da denilen tavuklu pilavımızı yapıyor, bir taraftan tavşankanı çaylarımızı yudumluyoruz.
Yemeğe başlamadan önce, türbenin etrafındaki çevre kirliği dikkatimi çekti. Gelenler, yiyip içtikten sonra, artıklarını rastgele atmışlar. Çevrede naylon poşetler, pet bardaklar, pet şişeler, çocuk bezleri, kâğıtlar ve çeşitli cam kırıklarından geçilmiyordu. Belli ki insanımızın kronikleşmiş çevreyi kirletme hastalığı burada da nüksetmiş, kendini burada da göstermişti. Çocuklarla beraber mıntıka temizliğine başladık ve poşetler dolusu atık ve çöpler topladık. Bölükyayla belediyesi sağ olsun, türbeye on metre mesafede, asfalt yolun kenarına büyük bir çöp konteyneri koymuş; ama maalesef insanımız çöplerini oraya atma zahmetinde bulunmamış, etrafa saçarak, çevreyi kirletmiş. Hele çeşmenin üzeri ve önündeki havuza pislikten bakılamıyordu. Havuzu ellerimizle temiz hale getirdik. Tek odalı yapılan yer, halılar, muhtelif sergilerle, mutfak eşyası kap kacakla doluydu; ama çoğunluğu kirliydi ve sergiler oturulamayacak derecede kötüydü. Kapısı her an açık olan bu oda, gönüllülük babında istenilse, herkes her an temizliğini yapabilirdi, ama maalesef yapılmamıştı. Su olmasına rağmen, hiç “WC” yoktu. Galiba en büyük eksiklik de buydu.
Hafiften rüzgâr esiyordu. Ağacın altında oturup, yemeğe başlayacağız; ancak yemek tek başına yenilemezdi. Hele söz konusu ziyaret aşı olunca, kalabalık olmadan hiç yenilmezdi. “Keşke gelenler olsa da beraber yesek” diye düşünürken, bir taksi gelip durdu. Biraz rahatlamıştım, nihayet 6 kişilik bir aile, misafirimiz olacaktı. Hemen akabinde, bir taksi daha durdu. Bu defa içinden 55 yaşlarında bir bey çıktı, selam verip, doğruca çeşmenin olduğu yere yöneldi. “Yemeğe buyur” ettik, rahatsız etmemek adına, “hayır” dedi. Biraz daha ısrar edince, ayıp olmasın diye, aştan biraz yemek zorunda kaldı. Bu vesileyle sohbete girip, muhabbete başladık.
Öyle güzel bir tevafuk oldu ki, aslında belki de arasam bu kişiyi, böyle bir yerde, böyle bir ortamda bulamazdım. Çünkü gelen Mustafa ÇELENK diye bir kardeşimizdi. İsmini yazmakta bir beis görmüyorum, çünkü marifet iltifata tabidir. Mustafa Bey, Bölükyayla beldesinden, ancak Adana da oturan bir ticaret erbabı. Kendisi taşeronluk ve Müteahhitlik yapıyormuş. Türbede ki bir odayı ve hemen yanı başında gelenlerin faydalanması için o çeşmeyi yaptırmış. Çeşmenin üstüne de annesi-babası “Hayriye ve Bekir Çelenk hayratı” diye yazdıran, orayı oturulabilir duruma getiren kişi. 500 metrelik yerden boruyla su getirmiş, çevre düzenlemesi yapmış, bu arada Bölükyayla Belediye Başkanı Sayın Gaffari AKKUŞ da maddi anlamda Belediye olarak desteklerini esirgememiş. En önemlisi de temizlik adına, türbenin yanı başına bir çöp konteyneri koymuş.
Sohbetimiz arasında, Mustafa bey bu türbenin olduğu yerle ilgili birçok düşüncesinin olduğunu öğreniyorum. Hatta arada, “sizin bu konuda bana önerebileceğiniz bir şeyler var mı?” diyerek kararlığını ortaya koyuyordu. “Buranın daha tertipli ve düzenli olması için, elimden gelen her şeyi yapacağım” diyordu.
Samimi olan bu sohbette, “buranın en önemli meselesi ve eksiği “WC”ler, su da olduğu için fazla bir sorun olmaz sanırım. Türbenin bulunduğu alanı çevreleyen duvar, biraz daha yükseltilebilir. Türbeye gelenlerin yemeğini yapabilecekleri ocaklar, barbeküler yapılarak, rüzgârdan etkilenmesinler diye etrafı duvarlarla çevrilebilir. Boş yerlere, kilitli parke taşları döşenebilir. O zaman, daha güzel bir yer haline gelebilir” diyerek düşüncelerimi ifade ettim. “Haklısın, ben farklı şeyler düşünüyordum, ama sizin söylediklerini dikkate alacağım ve inşallah elimden geleni yapacağım” diyerek teşekkür etti. Başkan Gaffari beyle yaptığımız telefon görüşmesinde, Mustafa beye teşekkür ederek, “bundan sonra ki yapacağı çalışmalarda, biz de üzerimize düşeni yapacağız inşallah” dedi. Sayın Başkan’dan, hafta da bir de olsa türbenin daha temiz olması için, çevre temizliğinin yapılması hususunda bilgilendirme de bulunduk.
Bu arada, kendi adıma bir öz eleştiri yapmak istiyorum. 2004 yılında Adıyaman Üniversitesi ve Adıyaman Belediyesinin ortaklaşa düzenledikleri “Adıyaman Efsaneleri “ adlı yarışmaya ben de katılmıştım. Söz konusu Türbe ile ilgili bir derleme yaparak, bazı kişilerden edindiğim bilgiler ışığında; halk arasında, “Şeyhullah, Şayhallah ziyareti” diye bilinen türbeyi, “Hacı Halil Baba Efsanesi” diyerek kaleme almış ve o isimle yarışmaya katılmıştım. Şimdi Türbeye asılan tabelada, “Şeyhullah Türbesi” ismini görünce; farklı isim edindiğim intibaına kapıldım.
Yanlışlık mı, eksiklik mi, noksanlık mı, bilgi aldıklarımızın verdiği yanıltıcı algı mı, artık adına ne denirse, o zaman ki kişilerle yaptığım görüşmelerden sonra, böyle bir isimle o türbeyi yazmıştım. 2004 yılında Adıyaman Üniversitesinde Doç. Necdet TOZLU Hocamızın yayınladığı “Adıyaman Efsaneleri” adlı kitabında, efsaneler adlı bölümünde 88. sırada, “Hacı Halil Baba Efsanesi” olarak kayıt altına alınmıştır.
Kerim BAYDAK