Öyle isyanla dolu ki içim dedi kadın.
Gizli Özne sessiz durduğu köşesinde hafifçe inledi.
Utançtan, utandırmaktan öyle çok bahsettiler ki...
Hangisi bana ait bilemez oldum.
Kimilerine göre annelik içgüdüseldi.
Kimilerine göre ise sonradan öğrenilen.
Gizli Özne anladı mevzu derin iyice yasladı duvara sırtını.
Rahmetli büyük büyük anne dayak yiyip gelen her torununa derdi ki;
“Beni niye dövmüyorlar? Yapmışsındır sen de bir kabahat.”
Onun için mi oğlumun bıçaklandığı o gece doktoru, polisi öyle davrandı bize.
Ne de olsa ben de annesiydim. Terbiye edememiştim oğlumu. O yüzden gidip öyle kötü insanlar girmişti hayatına. Tesadüfen oradan geçen bir adam tarafından ucuz kurtulmuş sayıldı. Kan kustu gözümün önünde. Annemin sözü geldi o anda da aklıma;
“Kan kussan da kızılcık şerbeti yuttum” diyeceksin.
Öyle yaptım. O olay ve sonrakiler olsun hep olumlu yönlerini görmeye ve üstünü örtmeye devam ettim. Ta ki oğlum güya eceliyle ölünceye kadar. O an perde aralandı biraz. Bir de baktım ki;
“Kral çıplak!”
Hani oturdukları yerden büyük büyük laflar edenlere var ya, o lafları tıkıştırasım gelir her taraflarından. Gücüm yetmez. Ancak kendime yeter gücüm. Döver dururum o yüzden kendimi.
Gizli Özne hiç mi sokağa çıkmayalım, hayatı ıskalayalım demek istedi ama boğazında düğümlendi sözcükler. Onun yerine iki damla gözyaşı süzüldü yanaklarından.
Burada da yazar girdi devreye:
“Stop! Stop! Stop!”