(952-1163 Yılları)
Edessalı Mateos ya da Urfalı Mateos, yaklaşık olarak 1070 yılı civarında doğmuş, 1137’den sonra da ölmüştür. Edessa (Urfa) şehrinde yaşamış Ermeni tarihçi ve keşiştir. Ay ve yıl vererek önemli bulduğu olayları kayıt altına aldığı, tarih kitabı olduğu kadar günlük olarak tutulmuş önemli kroniğini 12. yüzyılın ilk yarısında yazmıştır ve eserinde 952 ila 1128/1129 tarihlerini ele almıştır. Daha sonra 1162/1163 tarihine uzanan kroniğin devamını Rahip Gregor, zeyl yazarak tamamlamıştır.
Bu yazı dizisinde, bahsi geçen kitapta Adıyaman’la ilgili kısımları okuyucuya sunacağım. Böylece Miladi 952 yılından 1163 yılına kadar olan dönemde Hısn-ı Mansur(Adıyaman)la ilgili tarihi bilgiler hakkında fikir sahibi olacağız.
Not: Sadece Adıyaman’la ilgili bölümleri aktaracağız.
İKİNCİ BÖLÜM
Bu zamanda Sultan Alpaslan’ın “ Haceb” i olup büyük ve kuvvetli bir Emîr olan Gomeş Tigin (Gümüştekin), onun kapısından çıkıp muazzam bir ordu ile beraber Hristiyanların üzerine geldi. O, büyük bir gayzla Tılkhum bölgesine atılarak evvelki taarruzdan kurtulmuş olan insanları kılıçtan geçirdi, şiddetli bir hücumla Tletukh denilen kaleyi aldı ve orada bulunanları kâmilen merhametsizce öldürdü. Gümüştekin, sayısız insanları esir eyledikten sonra Urfa eyaletine, Nısebi (Nizip) denilen kaleye karşı yürüdü. Kaleye karşı birkaç gün muharebe etti, fakat bir şey yapamadı. O, oradan Fırat nehrini geçit yerlerinden kat’etti ve Hısnımansur mıntıkasına taarruz etti. O, bu güzel yerin ahalisini kılıçtan geçirdi ve öfkesinin acısını bütün bölgeye tattırdı. Çünkü o, yıldırım saçan bir dolu şiddetiyle halkın üzerine geldi, her yeri ateşe verdi, Hısnımansurun bütün ilerigelenlerini öldürdü ve onların dilber kadınları ile güzel oğullarını ve kızlarını esir etti.
Burada Hristiyanlara karşı beliren İlahî şiddet görülmemiş bir manzara arzediyordu. Gerek zengin gerekse fakir bütün insanlar, Türklerin içirdikleri acıyı müsavi surette tattılar. O güzel bölge kılıçla[ea1] kâmilen bir viraneye çevrildi ve Hristiyanların uğradıkları katliam üç gün durmadan devam etti. Bu kadar felâket azmış gibi Sipar şehri denilen Nısıb (Nizip) kalesinin reisi, Urfa’ya acilen adam yollayıp oranın dükü olan Aruandanos’a: “Iran emîri, yüz askerle beraber burada Fırat nehri kıyısında bulunuyor. Derhal üzerine yürü ve onu esir et” diye haber gönderdi. Fakat o, büyük bir orduyla beraber Gümüştekin’e karşı ağır ağır hareket etti. Onun yakıştığını haber alan Gümüştekin, ordusunu Hısnımansur’dan getirtti. Aruandanos, 1500 atlı ve 20,000 piyade askeriyle beraber Oşin tesmiye edilen meşhur kaleye geldi.
İki taraf birbirine rastlayınca cesur bir muharip olan Aruandanos, bir aslan şiddetiyle düşmanın üzerine atıldı. Muharebe meydanı arızalı ve sarp bir yerdi. Türk ordusu gitgide çoğalmağa başladı. Bunu gören Aruandanos, kendi askerlerine: “ Biraz geri çekilelim ki Türkler arkamızdan hücum etsinler. Sonra derhal geri dönüp onlara kaçmağa vakit bırakmayarak hücum edelim” dedi. Fakat onlar geri çekilince Aruandanos, Roma askerlerinin kâmilen kaçmakta olduklarını ve kendisini Müslümanların arasına bıraktıklarını gördü. O gün, Hristiyanlar için çok feci bir gün oldu. Bütün ova kanla kaplandı ve esirlerle doldu. Aruandanos’la bütün Hristiyan reisleri esir edildiler. Sağ kalabilenler de Oşin kalesine iltica edip kurtulabildiler.
O gün, 11,000 kadar insan telef oldu. Emîr, Aruandanos’un boynuna bir öküz boyunduruğu geçirip onu, bu vaziyette, esir olarak götürdü. Emîr, onu Urfa kapısının önüne getirdi ve 20,000 dahekana sattı. Bundan başka Emîr, onun oğlunu da 40,000 dahekan için rehine olarak aldı. Bu genç, bu güne kadar İran’da kalmıştır. Diğer Romalı reisler de altın ve gümüşle satın alındılar. Gümüştekin, büyük zafer, sayısız esir ve ganimetle beraberİran’a döndü. O, Sultana köle olarak, iki bin kadar güzel erkek ve kız takdim etti.
DEVAM EDECEK..