İçten içe o tek ve mutlak yanıtı ararken düştüğüm telaş beni çok yoruyor bu çok değişkenli dünyada. Bu devrik cümlelerimle de bir barışsam iyi olacak. Bak bunun için de bir ritüel hazırlayabilirim.
Aslında ritüeller konusunda iyice sadeleştiğimi düşünürken, yeni yıla yaklaşmanın verdiği heyecanla abartmaya başladım tekrar. Üstelik bunu kendine özen göstermek gibi göz boyayıcı bir nedenle yaptığıma kendimi ikna edince işin içinden çıkamıyorum. Bu zaten bir türlü teslim olamadığım spontanlığımı öldürüyor. Eğlence, göreve dönüşüveriyor.
Yenice yaptığım ritüellerden birinde oluşturduğum totemimi paylaşmak istiyorum hemen. Odağımı fokusluyorum ve iki melek figürü karşımda pastel renkleriyle. Bulutların üzerinde varsayılmış ve birinin gözleri aşağıya bakarken diğerininki yukarıya bakıyor. Yani biri kalk gidelim derken öbürü ne bok yiyecen otur oturduğu yere diyor. Da denilebilir veya daha ruhsal bir pencereden bakacak olursak yer ve gök ile bütünleşmek anlamında da yorumlayabiliriz. Meleklerin dünyasında ne anlam taşır gibi oldukça muallâk konulara girmeden en iyisi bu konuyu kapatalım. Yalnız belirgin birer ayrıntıya daha değinmeden geçemeyeceğim. Yine bana göre bu meleklerden biri erkek diğeri kadın. Kadın elinde kırmızı uçlu bir ok tutuyor yukarı bakarken düşünüyor derin derin; erkek ise dil çıkarıyor dalgasını geçer gibi aşağıya bakarak. Ben yorumumu yaptım tabii yine kendimce. Gökten düşen üç elma meselesinde olduğu gibi okuyanlar da elbet payına düşeni alacaklar. Hayırlısı.
Melekler bulutlar üzerinde tasvir edilmiş ama onları küçük bir ayaklığa koydum, değer verdiğimin göstergesi. Yerlerde sürünmesinler yazık. Ya hep ya hiç fikrine sahip bendeniz o ayakların ait olduğu objeyi atmışım, nasıl olduysa ayakları saklamışım lazım olur diye. O da yerini buldu. Hoş oldu.
“Hiçbir şey göründüğü gibi değildir” sözünü doğrularcasına bir ayrıntı var ki bu totemde, dikkatli bir gözün seçmesi bile mümkün değil. Öylesine gizledim. Hem ‘etiketlenmekten’ kaçındığım için hem de ‘ nazar değer’ korkumdan. Sonuçta yine korkularım yönlendirdi ritüelimi. Neydi bu ayrıntı?
İrene’ nin parçaladığı oyuncaklardan birine ait turuncu bir parça. Başka şekillere benzetilebilse de ben muma benzeterek koydum diğerlerinin yanına; İrene ile uzun yıllar sağlıkla, huzurla bir arada yaşayalım niyetiyle. Şükürler olsun!
Annemle ilgili de aynı niyetimi tazeleyerek meşe palamudunun içi boş olan dikiş yüksüğüne benzeyenlerini seçtim. Çünkü annemin kullandığını pek görmesem de onun dikiş kutusunda gördüğüm dikiş yüksüğü annem ve onun aracılığıyla atalarıma da minnetimi dillendirme fırsatı yarattı bana. Şükürler olsun!
Daha çok ayrıntı var ama benim yazacak gücüm yok. O yüzden bir kez daha takdir etmek istedim Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ romanını ve gezdiğim müzesini düşünerek. Bence sabır işi. Eh, sırası gelmişken burada da ‘katlanmak’ anlamını yüklediğim için dilemekten bile korktuğum ‘sabır‘ ruhsal ilkesini kolaylıkla ve sevgiyle yaşamıma geçirebilmem için Yüksek Gücüm yar ve yardımcım olsun diyebilirim! Âmin!
Bu yazıyı en uzun gecenin bittiği sabah yazıyorum. Yani şükürler olsun ‘gündüz’ kazandı demek geçti içimden. Fakat sonra düşündüm, doğada ilişkiler kazanmak- kaybetmek üzerinden yürümüyor ki. Orada sadece ‘olan‘ var. Herkes işini yapıyor ve hayat akıyor. Yaşama bu kadar anlam yükleyen, ritüellerle donatan biziz. Üstelik çoğu kez bunları korku dolu senaryolar içinde yapıyoruz. Yine o korkuları da üreten biziz. Yoksa en korkunç senaryo gerçekleşse bile yanında armağanları ile geliyor. Görmek isteyene tabii.
En ucube dediğimiz insanların bile yüreklerinin yumuşacık aktığı sevgi dolu alanları vardır. Bu sevgi bana akmıyor ya da nereye aktığını görmüyorum diye yok sayılamaz ki. İşte bütün mesele bu. Ben ancak gördüğüme inanıyorum. O da gündüz gözüyleyse...
Hâlbuki yazımı sonlandırmak için kullanacağım alıntıya bakarsak ortada sorgulanacak bir şey kalmıyor. Yaşamın iksiri akışta. Bu akışta yaptığımız anlık seçimlerde bence. Kolaylıkla ve sevgiyle olsun!
“Chuang Tzu rüyasında bir kelebek olduğunu görür. Chuang Tzu uyandığında ise rüyasında bir kelebek midir yoksa aslında bir kelebekken rüyasında Chung Tzu mudur karar veremez.”