Yorganın altı deyince başlık sizde muhakkak muzır şeyler uyandırmış olabilir. Aynı cümlede‘ muhakkak’ ve ‘olabilir’ sözcüklerinin kullanılması sizin için anlatım bozukluğu içerebilir. Bence ise olsa olsa yazarın kendi içinde çatışma yaşamasının bir göstergesidir. Bu da yine ‘bence ‘ çok yazarca bir şeydir. Bunu okuyucuya yansıtmamak bir seçim olabilir.

Ben bugün yansıtmayı seçiyorum. Bana göre; ben de dâhil yorgan altında sakladıklarımız, halının altına süpürdüklerimize kıyasla çok daha fazla. Kendi adıma bundan eminim ama açık fikirli davranmak adına baktım ki cümlenin sonu olasılıklara açık kılar gibi oldu beni, çok küçük bir dilim de olsa farklılıkları gözetmek adına böyle yazdım. Zorlama ile olduğu için çatışma gayet bariz. Olanı olduğu şekliyle kabul ediyorum şu an ve yazmaya devam ediyorum.

Kişisel Gelişim adına bir sürü şey okuyorum, dinliyorum, seyrediyorum, yardım alıyorum, eğitimlere katılıyorum, yazıyorum, çiziyorum, kısacası araştırmaya devam ediyorum kendi üzerimde. Şükürler olsun başkalarıyla uğraşmaktansa kendimle uğraşmak yalnızca bugün için iyi geliyor bana.

İşte geçenlerde bir videoyu izlerken tanık olduklarımdan yola çıkarak yine kendime getireceğim sözü.

Bu alanlarda sporculara verdikleri bir teknikten bahsediliyordu, önlerindeki havluların ne işe yarayacağını açıklarken. Sporculara maça çıkmadan önce başlarını havluları ile örttürüp maçtaki başarılarını imajine etmeleri adına bir meditasyon yaptırılırmış. Ayrıntıları es geçiyorum. Çünkü ilgilenenler zaten bu tip videoları izlemişlerdir. İzlemeyenler de bir zahmet arzu ederlerse izlerler.

Beni götürdüğü kareler ise çocukluğum oldu yine. Biz üç kardeştik ve misafir çocukları da eksik olmazdı yaşantımızdan. Genelde yer yatağı yapılır, yüklükler ‘yüksekten atlama’ kulelerimiz olurdu. Genç kız oluncaya kadar benim ayrı yatak odam olmadı. Genelde salonda divanda yatarken her gece yatak hazırlayıp toplamak zor iştir, yaşayanlar bilir.

İşte hemen gözümün önüne ortalık yerde yatmanın verdiği huzursuzlukla hep yorgan altına sığınışlarım geldi. Nasıl da kurtarıcınız olur bir anda o yorgan altları. O yorganı başınızın üstünden çektiğiniz zaman sanırdınız ki görünmez oldunuz. Öyle koruyucu bir kalkandı o! Hayalleriniz gözden uzakta serpilip dururdu bunun bir teknik oluşundan habersiz. Üstelik çevrenizde olup bitenlerden koruyacağına kadar vardırırdınız işi başınıza çektiğiniz bu yorganla poponuzun açık olduğunu unutup.

Sınırlarla ilgili yaşadığım birçok sorunun bundan kaynaklandığına inananlardanım. Güzeldi hoştu demek nostaljinin romantizimidir bence. Kısa süreli ilişkilerde idare eder. Fakat uzun süreli ve sağlıklı ilişkilerde ne yazık ki yetmiyor bu. Daha da kişiselleştirmek adına bana yetmiyor. Onun için dalga geçer gibi sunsam da bir şeylerin değişebileceğine dair umudumun da bu yeni bakış açılarına bağlı olduğunu farkındayım.

Paradoks bu sanırım, hayallerimde sınırsız ama gerçek yaşamda sınırlı ilişkiler geliştirmem söz konusu. İşte ben inatla bir şeyleri telafi etmek amacıyla tam tersi hareket ediyorum sanırım. Sanırım diyorum, inanın bilmiyorum. Bildiklerimin beni bu noktaya getirdiğine inanıyorum, o yüzden temkinli hareket etmeye çalışıyorum.

Bir sürü benlik var içimde ve ben bazen hangisinin elinden tutacağımı şaşırıyorum. Anne – Kız yeni bir süreci birlikte paylaşmaya çalışıyoruz. Tabii gündem değiştikçe bizim ilişki grafiği de değişiyor gün geçtikçe ve olmasını istemediğim şeyler de yaşanıyor bu arada. Bunları paylaşmaktan kaçınıyorum tabii ki. Güzel şeyleri yazmak kolay da çirkinler pek utanç yaşatıyor insana. Ben de anne oldum, sonuçta hesaplaşmalarım yoğun.

Utanç sözcüğünü de bilerek kullandım. Utanmakla arasında çok bariz fark var benim için. Varoluşuma tehdit oluşturuyor çünkü utanç. Kız doğmamla başlayan kadın olmam, ana olmam diye uzayıp giden bir ömür boyunca ‘utanç ‘ yapıştı kaldı üzerime zamk gibi. Bir türlü sıyırıp atamıyorum yalnızca bugün için.

Geçenlerde annemle oldukça kırıcı bir ağız dalaşına girdik. Bir ara bana ‘uğursuz ‘ dedi. Nasıl canımı yaktı o söz. Bir an demoralize oldum ne diyeceğimi bilemedim, çünkü geçmişe dair birçok kare tetiklendi anında.

Biliyorum herkes kendince haklı ve zaten gelinen noktada da eşit. Sonuçta o da ben de aynı evin içinde var olmaya, kuyruğu dik tutmaya çalışıyoruz. Yalnızlıkta geldiğimiz nokta aynı yaşanmışlıklar ne olursa olsun. Neyin kavgası bu desek de bu kaçınılmaz bir devinim sanırım varoluşta.

İşin felsefi tarafını bir yana bırakırsak ‘kadın kadının kurdudur’ diye boşuna söylenmemiş desene. Kendimi de muaf tutmuyorum ama yazan ben olduğuma göre taraf tutabilirim. Kusura bakmayın yazan kişi olarak biraz iltimas geçeyim kendime. Buna çok ihtiyacım var.

Hayatıma yeni maskotlar alıyorum bu sıralar geleceğe yatırım yapmak adına. ‘Zeytin’ geldi. ‘Gupse’ de yolda. Sürpriz oldu Gupse köpeğiyle çıktı geldi. Adını ne koyayım diye düşünüyordum, birkaç isim geçti aklımdan, bunlardan biri de ‘Şanslı ‘ idi. Annemin bu ağız dolusu sarf ettiği ‘uğursuz ‘ sözcüğünden sonra karar verdim adını ‘Şanslı‘ koymaya.

Artık belki bir dur demiş olurum kendi soy ağacımda cinsiyet üzerinden oynanan oyunlara. Çünkü bunun kuşaktan kuşağa aktarıldığını düşünüyorum. Şöyle ki dokuz ay boyunca ben de şiddetin dik alasını gördüm oğlan doğuramazsam korkusuyla. Sonuçta rahmetli oğlum da ben de ölümden döndük doğum esnasında. Narkozun etkisi geçip başımda duran babasını fark ettiğimde ilk söylediğim söz; ‘’Al oğluna başına çal’‘ oldu.

‘ Bitti’ gerçekten artık yürekten bunu haykırmak istiyorum:

BİTTİ!