Afiş; Bir şeyi duyurmak, tanıtmak için hazırlanan, çoğu kez resimli duvar ilanı. Afişe etmek; birinin yaptığı komik ya da dandik herhangi bir şeyi kamuoyuna açık bir yerde dile getirmek, reklam etmek, ele güne rezil etmek.
Bunca açıklama neden? Bıktım çünkü yazılarımla ilgili olumsuz geri bildirimlerden. Ben kendimi paylaşıyorum. Benim derdim benimle. Elbette herkes bu arada payına düşeni alıyor. Fakat bu pay alan kişiyle ilgilidir benle değil. Bir kez daha bunun altını çizmek istiyorum.
Son günlerde doktor doktor dolaşıyorum. Bir profesörün yönlendirmesiyle hareket ediyorum. Yönlendirdiği bölümlerden biri de kulak boğaz burun bölümüydü. Kulak içi cihaz önerdi. Adamların bana sağır muamelesi yapması hem profesörün(hastalığın verdiği hasarın gözüme sokulması gibi) hem işitme cihazı satan kişinin( sözcük dağarcığınız zayıflar bakın ha gibi tehditvari tavrı) üzerimde oluşturduğu duygusal baskı yordu beni.
Bu kadar görülme, beğenilme arzusuyla yanıp tutuşurken bir de şimdi kalk işitme cihazı kullan. Estetik açıdan kaygı bir yana bir de yaşlanıyoruz aman abi ölüyoruz noktasına geçiveren ben.
Bu hastalığımın araştırılma sürecinde resmen doktorlar yaş haddinden gömdüler beni. Yaşlanıyorsak ve artık yapılacak bir şey yoksa bu gerçeği değiştiremiyorsak ölelim abi moduna geçiverdim hemen. Rahmetli babaannem gibi üstümü başımı yırtasım geliyor bazen.
Rahmetli babaannemle ilgili gönderme yaptığım olay şu; hep birlikte akrabanın birine yemeğe gitmiş bizimkiler. Babaannem sabırsız davranıp herkesten önce sofraya oturup yemekten ilk kaşığı almasıyla birlikte yeni diktirdiği üstündeki elbisesine yağ dökmesi bir olmuş. Kızgınlıkla kendine hakaretler sıralarken bir yandan da üstündeki elbiseyi yırtmış. O da hızını kesmemiş, söylenerek evi terk etmiş. Herkes şaşkın onu beklerken birileri de onu aramaya çıkmış. Parkta bankta oturmuş söylenmeye devam ederken bulmuşlar.
Bu ve benzeri olaylardan edepsize çıkmıştır rahmetlinin adı aramızda. Beni de hep ona benzetirler. Evet, kabul ediyorum. Kıyafete düşkünüm tıpkı yemeğe olduğu gibi. Her iki konuda da güçsüzüm onun gibi. Edepsizce davranabilen bir yanım da var. Oldu mu!
Fakat daha bitmedi söyleyeceklerim. Geleneksel olarak kaynana gelin ilişkisinden yola çıkarak annem de bunun tam tersi köşesinde yer almış. Yani ezik davranmış. Aslında yaşama duruş açısından bakılırsa bu da bir seçim diğeri gibi. Eziklik de ayrı bir yönetme şekli ilişkileri. Annemin de babaannemle ilişkisinden yola çıkarak bugün benimle ilişkisinde de zaman zaman gözlemlediğim ezik davranma potansiyeli var. Örneğin annemin işitme cihazı ile ilgili direnci beni öyle yordu ki onun gibi olacağım diye gidip hemen alasım var bana önerilen işitme cihazını. Olay iyice ilerlemeden önlem alsam mı, bir de kendimi rahatlatabilir miyim acaba diye almamak için zor tutuyorum kendimi. Karışık işler yani insan ilişkileri ve en önemlisi kendimle ilişkim.
İşte iki uçta yakın örneklerim var elimde. Bunları, onları suçlamak için yazmıyorum yalnızca bugün için. Bu iki ucu ortada buluşturup dengeye ulaşabilir miyim niyetim. Çünkü hem edepsizlik hem eziklik her ikisi bende de mevcut. İşte açıklıyorum. İfşa ediyorum. Bak bir de ifşa çıktı karşımıza. Hadi hayırlısı! Kolaylıkla, sevgiyle. Şükürler olsun. Âmin.
Nihan Kaya ile tanışıklığımız yeni sayılır. Şu an ona ait “Yazma Cesareti / Acının Yaratıcılığa Dönüşümü” adlı yapıtı elimde. Uzun süredir bir kitabı böyle maviye boyamamıştım. Ayraç olarak kullandığım küçük mavi kâğıtlarla önemsediğim sayfaları işaretledim. Bunlardan biri 177. sayfada yer alan “ rağmen “ sözcüğüne ait tespitlerdi. Bir bölümünü paylaşmak isterim:
“Sanat eseri, dikey enerjinin yatay enerjiye dönüşmüş halidir ve önemini de buradan, yatay âlemde bulunan ama aslen dikey bir nesne olmasından alır. Paul Tillich, Var Olma Cesareti’nde var olma cesaretinin kilit sözcüğünün “rağmen” olduğunu söylüyordu. Marifet, Robinson gibi yaşayarak ya da topluma savaş açarak birey olmak değildir, toplumun bir parçası olarak kalmaya devam edebilmeye rağmen aynı zamanda hala birey de olabilmektir. Rollo May, Yaratma Cesareti’nde, var olmakla iç içe geçen yaratma cesaretinin de “rağmen “ sözcüğüyle sürekli ilişki halinde çalıştığını, yaratma cesaretine ve yaratıcılığa dair söylediği her şeyde tekrar ve tekrar ortaya koyar. Nitekim cesaret, “ Kierkegaard’ ın ve Nietzsche’ nin ve Camus’nün ve Sartre’ ın da söylediği gibi, ümitsizliğin yokluğu değildir; cesaret, ümitsizliğe rağmen devam edebilme kapasitesidir.”
Diye devam ediyor. Öyle güzel geçişler yapıyor ki yazı akıp gidiyor. Maviye boyanmaya devam ediyor kitap.
Reform sözcüğünün etimolojisi bu durumu çok net yansıtıyor. Bilindiği gibi “form” İngilizcede “ biçim” demek ve yenileme anlamı katan”re”ön eki ile “re-form” “ yeniden biçim verme” anlamına geliyor. Yani reform, form sayesinde gerçekleşiyor.
Ben de bugün formumun ortaya çıkmasında katkıları olan atalarımın aracılığıyla kendi reformlarımı gerçekleştirebilirim. Böylece öyle ya da böyle birilerinin de reformlarına katkı koyabilirim. Kolaylıkla ve sevgiyle olması dileğiyle kocaman sarıldım dünüme ve bugünüme.