Birçok dilde mecazi anlamda kullanılan “ arka bahçe” benim için gerçeğe dönüştü. Annemle birlikte paylaştığımız baba evinde “ arka bahçe” bana düştü. Hani şu bildiğimiz çerçöp yığılır, bir gün lazım olur diye biriktirilir de biriktirilir eşyalar. İşte tam anlamıyla öyle, bir de üstelik huni şeklinde. Evet, gittikçe daralan, aslında kendisi de çok dar bir alan. En geniş yerinde enlemesine olarak uzun oturabilirsiniz, uzanamazsınız bile. “Huni” şekil itibariyle gündeme de uyunca, artık yazmak kaçınılmaz oldu benim için.

Coronalı günlerde yaşadığım bireysel, toplumsal hatta evrensel sorunların hepsi odaklandı geldi  arka bahçenin temizlenmesi gerektiğine. Çünkü o dillerde yine altı çizilen “ Arka bahçenizi temiz tutun. “ ilkesiydi benim aklıma çakılan. İşi ele aldım.

Arka bahçede yaptıklarıma geçmeden orada her zaman geçerli olmasa da uygulamaya çalıştığım bir ilke var ki bence arka bahçeyi arka bahçe yapan da o: Ölçüsüzlük. Mümkün olduğunca hiçbir hesap kitap yapmadan, ölçmeden biçmeden hareket etmeye özen gösteriyorum.

Bu ölçüsüzlüğü ne yazık ki çoğu alanda uygulayamıyorum. Her şey “ milimi milimine, santimi santimine “ olmalı diyorum. Yatağını düzeltmekten tut da karalama kâğıdında yaptığım yazı uygulamalarına varıncaya kadar. Gerim gerim geriliyor vücudum, bir şeyleri yerleştirirken istediğim simetriyi sağlayacağım diye.

Bu gerçek anlamdaki hesap kitap işlerinin tabii bir de duygusal boyutu var, ona girmeyelim şimdi. Fakat “ milimi milimine, santimi santimine “ kalıbının bizim sülalede yer bulduğu bir nokta var ki ona değinmeden geçemeyeceğim. Annem ve rahmetli Neriman teyzem dört yol ağzı denilen kahvelerin önünden geçerken(ki çok ender, mecbur kaldıkları zamanlar)utandıklarından bunu da belli etmek istemediklerinden dolayı birbirlerine dikiş dikerken “Etek boyunu milimi milimine santimi santimine aldım.” cümlelerini tekrarlayarak geçerlermiş sohbet ediyormuş görünmek için.

İşte böyle bir hesap kitap işine kalkışmadan yaptıklarımı sıralayayım size. Yayıntıların çoğu atıldı, daha da var. Yavaş yavaş, çünkü annem bu konuda oldukça dirençli. Taşlar döşedim; toprak, gübre taşıdım ve çiçeklik oluşturdum. Kendiliğinden çıkan küçük bir dut ağacı var pencerenin önünde. Pencerenin mermerine alçıdan küçük objeler yerleştirdim. O boşluğa açılan  odanın  demirli bir penceresi var.  Demirine bir terazi astım kefelerini denk getirerek. Abartmadan dengede kalabilmek dileğiyle yaşamın içinde. Duvarları boyuyorum, saksılar asıyorum, böcekler için ilaçlama yapıyorum derken süsleme işine de giriştim. Afişler, köpüklerle oluşturulan keçeli, renkli objeler… Bir de en önemlisi sokak kedilerinin mama ve su kapları. Yapılacak çok iş var daha.

Benim ruhuma temizlik iyi geliyor. Fazlalıklardan arınmak ama bunun yanı sıra birazcık da olsa arka bahçemi hareketlendirmek, renklendirmek yaşama dair umudumu besliyor. O umut inşallah, evime, topluma ve evrene de milimi milimine santimi santimine yayılır. Şimdi buraya gülen bir imoji koyduğumu varsayın.