Kur’an-ı Kerimde ve Peygamberin sünnetinde ırkçılık kesin olarak reddedildiği halde Müslüman toplulukların edebiyatında genelde ırk, özelde renk ayırımının yapıldığı görülmüştür.
Bazı masallarda siyahî köleler, beyaz tenli kılınarak ödüllendirilmiş, bazı kavimlerin aklî ilimler konusunda yaratılıştan yeteneksiz olduğu, bazı kavimlerin köle tabiatlı yaratıldığı iddia edilmiştir. Arap edebiyatında Mevaliye reva görülen aşağılayıcı ifadeler de dikkat çekmektedir.
Onuncu yüzyılda Basra’da ortaya çıkan, dinî, felsefî, siyasî ve ilmî amaçları olan İhvân-ı Safâ hareketi mensupları ve İbn Sînâ gibi bazı filozofların eserlerinde de görülen ve İslâm diniyle hiçbir ilgisi olmayan bu tür yargılar, zaman içinde çeşitli kavimlerin İslâm medeniyetine yaptığı katkılarla kaybolmuştur.
Selçuklu ve Osmanlı eserlerinde ve edebiyatında ırkçı unsurlara pek rastlanmamıştır. Hatta Selçukluların bazılarında resmi yazışmalar Farsça olup Osmanlı padişahlarının bir kısmı da şiirlerini Farsça yazmışlardır.
Selçukluların ve onlara bağlı emirliklerin Anadolu’da istikrar bulmasından sonra Fars dili resmi dil haline gelmeye başlamıştır. Hatta bazı önemli kentlerde konuşma dili dahi Farsça idi. Beyliklerde yazışmalar Farsça yapılıyor, kitaplar Arapça ve daha ziyade Farsça yazılıyor, Farsça şiir söyleniyor, medreselerde dersler Farsça veriliyordu.[2]
Farsça divan sahibi olan bazı Osmanlı Sultanları, Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim, Şehzade Bayezid, Sultan III. Murad ve Kanuni Sultan Süleyman… Yavuz S. Selim’in Farsça divanında 2000 beyit bulunmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Türkçe divanından başka yaklaşık 700 beyitlik Farsça divanı vardır.
Osmanlı İmparatorluğu farklı din ve kavimlerden oluşan çok dinli, çok kavimli ve çok kültürlü bir sosyal dokuya sahip olduğundan, din faktörü dışında, ırk faktörü hiçbir şekilde bir imtiyaz olarak görülmemiştir.
Bununla beraber millet sistemi içinde yer alan farklı etnik gruplar ve kavimler, İmparatorluğun sınırları dâhilinde dinlerini ve inançlarını açıkça ifade edebiliyor, tam bir kültürel özerklik içinde yaşayabiliyorlardı. Zimmîler hakkındaki farklı hükümler ve bazı uygulamalar ise kesinlikle ırk temeline dayanmayıp din ve inanç hürriyetinin korunması ve inanç farklılığının siyasî, idarî ve hukukî alanlara yansımasıyla ilgili bir durumdu.[3]
Ancak özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti, Jön Türkler ve Selanik’te Ziya Göklap ile Yahudi Moiz Kohen Tekinalp’in başlattıkları Türkçülük hareketleriyle beraber ırkçılık, edebiyata da yansımıştır. Bununla ilgili yüzlerce hatta binleri aşan örnekler vardır.
Fransız devriminden sonra ulusçuluk düşüncesi, Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasındaki en büyük etken olurken devletin imkânlarıyla başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerine öğrenim için gönderilen gençler, Batıdaki bu milliyetçilik akımına kapılarak önce Osmanlıcılık, daha sonra da Türkçülük ideolojisi gütmüşlerdir.
Türk Yurdu, Yeni Mecmua gibi dergiler, Şûrâ-yı Ümmet ve Tanin gibi gazeteler tarafından yoğun biçimde tartışılan kültürel ve siyasal Türkçülük, edebiyat alanında etkili olmuş ve Genç Kalemler (Selânik) gibi dergi ve yayınlarla bu alanda ciddi bir değişim gerçekleştirmiştir.
Emile Durkheim’den etkilenen Ziya Gökalp, Türkçülüğün sosyolojik bir çerçeveye oturtulmasında, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura ve Hüseyinzâde Ali beyler Osmanlı Devleti dışında yaşayan Türkler’i de kapsayan bir Türk dünyası ve Türklük fikrinin kavramsallaştırılmasında, Ömer Seyfeddin ve Mehmet Emin Beyler sadeleştirilmiş dil ve Türkçü edebiyat tezlerinin oluşturulmasında öncü roller oynamışlardır.[4]
Bu çerçevede Türkçülük akımı edebiyata da yansımış, Genç Kalemler, Yeni Mecmua, Tük Yurdu gibi dergilerde Türkçülükle ilgili yayınlar yapılmış, şiir ve makaleler yazılmıştır. Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin, Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami, Yusuf Akçura gibi sanatçılar bu akıma mensupturlar.
[1] er-Resâʾil, I, 302-305; eş-Şifâʾ, I, 447
[2] Şadi Aydın, Farsça Divan Sahibi Osmanlı Sultanları ve Divânlarının Nüshaları, https://lisanifarisi.net/category/farsca-divan-sahibi-osmanli-sultanlari
[3] R. Şentürk, K. Canatan, a.g.e.
[4] M. Şükrü Hanioğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 41, S. 552-552.