Sabah sabah geldi yine. Dün komşumun ağacın dibine döktüğü ay ve kabak çekirdeği içlerini görünce çok sevindi. Fakat sonra gene etrafımda dolanmaya başladı. Hatta tepeme çıktı, bacaklarıma dolandı, gittikçe samimiyeti arttırdı. Bakarsınız yakında kucağıma da oturur. Kimbilir?
Bir iki fındık verdim, gitti gömdü yine etrafa. Toprak yumuşak, o da öyle yumuşak açıp toprağın içine gömüyor, sonra da iki ön ayağı ile üstünü örtüyor ki, görmeniz lazım. Keşke diyorum öyle anlarda bu naifliği anlatabilecek biri olsa. O kişi ben olmak istemeyişimi hala anlamış değilim.
O fındıkları gömmeyle uğraşırken, bir başkası hazineyi fark etti ve yumuldu çekirdek içlerine.Fakat seninkisi öyle sahiplenmişki nevaleyi, ağacı, çadırı; hemen saldırıya geçti. Tıpkı bir köpek gibi.
Bir haylide onların mücadelesini izledim. Seninki iyi savundu bölgesini. Sonra da beğenmediği çekirdek içlerini gömmeye başladı. Fakat onlar çok küçük olduğu için zahmetli geldi sanırım. Bir iki hamle sonra kayboldu ortadan. Aynı anda kampta hareketlilik başladı. Tamam dedim, çıkmaz artık ortaya.
Bu kampta ikinci yılım. Ne kadar rüşvet verdiysem sincaplardan hiçbiri, bırakın bu kadar samimi olmayı civarıma bile uğramadı.
Bu sene de, Argos’un ölümünden sonra kampa döndüğümün ertesi sabahı bir mucize oldu. Kahvaltımı ediyorum, bir tanesi çıktı geldi. Baktım ki kulağı kesik. Hani kedileri kısırlaştırdıklarında kulaklarına çentik atıyorlar ya; ulen bunlarıda mı kısırlaştırıyorlar diye geçirdim içimden. Zaten sayıları gittikçe azalıyor.
Her neyse, fındık uzattım. Gelmesini beklemiyorum. Amacım gördüğü yere atayım ki boşa gitmesin fındık.
Seninki kibarca yanaşıp iki ayağının üstüne kalkıp diğer ikisiyle elimi tutup yine kibarca ağzını açıp iki parmağımın arasındaki fındığı alışı var ki…Anlatılmaz yaşanır.
Sonra bunu birçok kez tekrarladık. Düşündüm bu dokunuşlar bana çok tanıdık. Anımsadım, rahmetli Argos da böyle yapardı. Ayrıca onun ölümünün ardından bunu yaşamam sizce tesadüf mü? Teşekkürler.