(Bu yazı dizisinin önceki bölümünde Kürtlerin yaşadığı yerleri, Müslüman olmadan önce Kürtleri ve Kürtlerin Müslümanlığı kabul etmeleri konularını yazmıştık. Kaldığımız yerden devam edelim.)

Tarih Boyunca Kürtlerin Türklerle Münasebetleri

 

Erken dönem Müslüman tarihçisi İbn Hişâm, Türklerle Kürtlerin İslam’dan önce Araplara karşı birlikte savaşan iki kardeş kavim olduğunu ileri sürmüştür.  Abbâsîlerin (750-1258) Türklerden ve Kürtlerden oluşan bir savunma gücü oluşturarak saray ve şehir güvenliğini sağladıkları tarihi kaynaklarda geçmektedir.

Tuğrul Bey’in, Abbasî Halifesi adına Büveyhilere karşı savaştığı ordusunda Kürtler olduğu gibi karşı taraftaki Türk komutan Arslan el-Besâsirî’nin ordusunda da Kürtler vardır.

Ortaçağda Ön Asya’da Kürtler, bir Türkmen düğününe kendilerini davet ettirmek istemiş, reddedilince öfkelenip iki taraf arasında görülmemiş bir savaş çıkmıştır. Binlerce kaybın ardından barış tesis edilip aynı coğrafya üzerinde yaşamaya devam etmişlerdir.[1]

Doğu Anadolu Bölgesi'nde Türkmenler ve Kürt aşiretleri 10. yüzyıldan itibaren birlikte yaşamaktadırlar. Bölgedeki Türkmen ve Kürt aşiretleri Selçuklu dönemi, Akkoyunlular ve Karakoyunlular dönemi, Safevî dönemi daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu dönemini beraber geçirmişlerdir. Akkoyunluların başkenti Diyarbakır'da Kürtler hükümdar Uzun Hasan'ın sarayında görev almış, bürokrasi ve askeri teşkilatta birlikte hareket etmişlerdir.[2]

23 Ağustos 1514 tarihinde yapılan Çaldıran Savaşı ile Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki bazı eyaletler Osmanlı Devleti himayesine girmiştir. Savaştan sonra Yavuz Sultan Selim ile 23 Kürt beyliği arasında yapılan antlaşmada aşağıdaki kararlar alınmış ve Kürtlere muhtariyet (özerklik) verilmiştir. Bu antlaşmanın bazı maddeleri şöyledir: 

·      Osmanlı yönetimine bağlı olarak Kürt emirliklerinin özerklikleri korunacaktır.

·      Kürt Emirliklerinde yönetim babadan oğula geçerek sürecek, eskiden beri yürümekte olan yönetim yürürlükte kalacak ve bu konuda ferman padişahtan çıkacaktır.

·      Kürtler, Osmanlı Devleti’ne bütün savaşlarda yardım edecektir.

·      Devlet de Kürtleri bütün dış saldırılardan koruyacaktır.

·      Kürtler, devlete verilmesi gereken her türlü vergiyi ödeyecektir.

·      Bu anlaşma Sultan Selim ile ona boyun eğen Kürt Emirlikleri arasında yapılmıştır.[3]

Osmanlı devletinin himayesine girdikten itibaren bu bölgelerde çeşitli idari düzenlemeler yapılmış, yönetim sistemi değişmiş ve başlarında Kürt emirlerinin bulunduğu eyalet sistemine geçilmiştir.

Kürtler de Türk’tür İddiaları

 

Ülkenin bölünmez bütünlüğü idealiyle Türkiye’de yaşayan Kürtlerin de aslında Türk oldukları, özellikle Türk Milliyetçileri ve resmî ideoloji taraftarlarınca her platformda iddia edilmiştir. Bunlar da iki şekilde ifade edilmektedir. Birincisi Kürt diye bir ırkın olmadığı, Kürtçe konuşanların aslında Oğuz boyundan gelen Türkler olduğu iddiasıdır. Bu iddia Kürtlerin dağda yaşayan Türk olduğu, aslında yaşadıkları coğrafya gerekçesiyle karda yürürken çıkardıkları ayak seslerinden dolayı kendilerine "kart-kurt-kürt" dendiğini öne süren gülünç bir iddiadır. İkinci iddia ise Türkiye’deki Kürtlerin sonradan Kürtleşen Türkler olduğudur.

Türkiye Kürtleri

 

Türkiye’deki Kürtler, Yoğun olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde olmakla birlikte ülkenin diğer tüm bölgelerinde yaşamaktadırlar. Osmanlı döneminde Konya, Kastamonu, Ankara, Kırşehir, Nevşehir ve Aksaray gibi İç Anadolu'nun köylerine yerleştirilmiş ve Cumhuriyet döneminde İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Gaziantep, Samsun, Tokat, Amasya ve Bursa gibi Türkiye'nin diğer kentlerine göç etmişlerdir. Türkiye nüfus sayımlarında ana dil mevzu bahis edilmediği için güncel verilere nüfus sayımları doğrultusunda ulaşmak mümkün değildir. Bununla beraber Türkiye’de Kürtlerin toplam nüfusunun 25 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Türkiye Kürtlerinin hemen tamamına yakını Müslüman olup Sünni’dir. Sünnilerin büyük bir kısmı Şafii mezhebine, bir kısmı ise Hanefi mezhebine bağlıdır. Bir kısmı da Alevi’dir. Mardin tarafında çok az sayıda Yezidi Kürt bulunmaktadır.

 

Not: Daha fazla bilgi için Çıra yayınlarından çıkan “TARİHTEN GÜNÜMÜZE IRKÇILIK, MİLLİYETÇİLİK VE İSLAMOFOBİ” Adlı kitabımızı tavsiye ederim.

(DEVAM EDECEK)


[1] İbnu’l-Esîr (ö.1230) Ebu’l-Ferec’in (ö.1286) anlattığına göre 1185 yılında el-Cezîre, Musul, Diyarbakır, Ahlat, Suriye, Şehrizûr ve Âzerbeycan'da yaşayan Kürtlerle Türkmenler arasında ilk defa olaylar çıkmıştı. Olayların sebebi Nusaybin’de yapılan bir Türkmen düğünüydü. Düğün alayı Kürtlerin ez-Zevzân kalesinden geçerken Kürtler tarafından yolları kesildi. Kürtlerin isteği kendilerine düğün ziyâfeti verilmesiydi. Türkmenler ziyâfeti vermeyince Ebu’l-Ferec’e göre Kürtler gelini kaçırıp kalelerine götürdü; İbnu’l-Esîr’e göre ise Kürtler Türkmen dâmadı öldürdü. Bunun sonucunda iki taraf arasında tartışma çıktı ve büyük bir savaş koptu. İbnu’l-Esîr’e göre bu bir fitneydi ve gittikçe yayılıp, büyüyordu. Binlerce insan katledildi. Nihâyet Erbil valisi Mücahüddîn Kaymaz iki tarafın reislerini çağırıp barıştırdı. Böylece halk eski günlerde olduğu gibi huzur içinde yaşamaya devam etti. İbnü’l-Esir, age, Çeviren: c. XI, s. 410; Abûl-Farac Tarihi, Çeviri: Ö.R. Doğrul, TTK Yayınevi, Ankara 1999, c.II, s. 439-440. (Bu dipnot, Emine Sonnur Özcan’ın e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Nisan-2016 Cilt:8 Sayı:1 ‘de yayınlanan, Kürtler ve Türkler: “Kıldan Ayakkabı Giyenler Ve Küçük Gözlüler”, adlı makalesinden alıntıdır.)

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye_Kürtleri

[3] M. Emin Zeki, Kürdistan Tarihi, Syf.83 (https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye_Kürtleri)