Bazı şehirler vardır hayatınızda; gölgesi hep üzerinizdedir. Öyle ya da böyle bir yerlerde çıkar karşınıza, anılarla da olsa anımsatır kendini size. İşte Ankara’ da böyle bir şehir benim için.
Son zamanlarda Ankaralı arkadaşların sohbetlerine çok fazla eşlik ettim. Son aldığım ve şu an elimde okuduğum kitap; Murathan Mungan’ın “ Harita Metod Defteri “. Orada da Ankara’ ya geniş yer verilince, benim için de bir şeyler yazmak şart oldu artık.
Murathan Mungan; “Sinemalar, gazinolar, radyolar “ başlıklı bölümünde, Ankara sinemalarına oldukça ayrıntılı değinmiş, hoşuma gitti. Beni çarpan kısmı ise; Arı sineması ile ilgili ayrıntılardı. Aynen aktarıyorum:
“… Ve elbette Cinnah Caddesi üstünde Akün ve Bahçelievler son duraktaki- daha sonra TRT stüdyoları olarak kullanılacak- Ankara’ nın en büyük sineması olan Arı Sineması.”
Arı sineması, Ankara’ yı ilk ziyaretimde götürüldüğüm ve ilk alt yazılı filmimi izlediğim ( daha doğrusu izleyemediğim ); ertesi günü ev sahibi tarafından göz doktoruna götürüldüğüm ve ağlayarak gözlerimin bozuk olduğunu öğrendiğim bir anının adıdır bende. O gün bugün gözlüklerim benim bir parçam oldu.
Ankara’ya o ilk gidişimde, daha bir sürü ilkler de yaşadım; karla ilk temas, ilk düşüş, üç genç kız olarak ilk seyahate çıkış, telefonla çiçekçilere yanlış adresler ve olmayan siparişler vererek onları aldatmak, gittiğin yerde ev sahiplerinin hediyelerini sana sorarak ve paradan sakınmadan almaları, lüks, konfor içindeki hayatlara temas etmek gibi…
Sonra da gidiş- gelişlerim oldu Ankara’ya. Benim gözümde Ankara hep gri bir şehir. Tıpkı gölgesi gibi.