Ermeni takviminin (1 Nisan 958 - 31 Mart 959) tarihinde, Araplar, Urfa ve havalisinde asker topladılar. Bunlar, Müslüman bir kalabalıkla büyük Fırat nehrini geçip, Samusat denilen müstahkem şehre karşı yürüdüler.[1] Cesur bir adam olan Tiaragamanos denilen Roma kumandanı onların karşısına çıktı. Muharebe, şehrin kapısı önünde vuku buldu. Müslümanlar o gün Roma askerlerini hezimete uğrattılar ve şehrin kapısı önünde birçoklarını telef ettiler. Onlar, bir kaç gün sonra, Urfa şehrinin yakınlarında bulunan Samusat şehrini zap tettiler.

986 yılında her yerde şiddetli bir zelzele oldu ve İstanbul’da Ayasofya kilisesi yıkıldı.

(14 Mart 1031— 12 Mart 1032) tarihinin başlangıcmda Urfa’nm Şebl adlı emiri öldü. Bu zamanda, biri Şebl, diğeri dc Udair[2] olmak üzere, Urfa’da iki emir bulunuyordu. Urfanın üç kalesinden ikisi ile şehrin üçte ikisi Şebl’e, bir kale ile şehrin kalan kısmı da Udair’a aitti.

Bu iki emir de birbirini mahvetmeyi düşünüyorlardı. Günün birinde Udair, Şebl’ı ziyafete dâvet etti ve onu, şehrin haricinde kalenin karşısında ve bir taş sütun bulunan ve Arcic manastırı denilen yere götürdü. Her ikisi de birbirinin gizli plânlarından haberdar değildiler. Şebl, askerlerine, Udair’i öldürmek için işaret edince, Udair’in askerleri derhal yetişip Şebl’i öldürdüler. Bundan sonra, Udair, askerlerle beraber, Şebl’in başkalesini zaptetmek için oraya yürüdü. Kalenin kumandanı olan Salman, kalenin üst kısmında bulunuyordu. Udair, şiddetli bir hücumla Salman’ı çok sıkıştırdı. Nâçâr kalan Salman, Miafargin’de oturan büyük Arap emiri Nısırdol’a[3] haber gönderip kaleyi kendisine teslim edeceğini bildirdi. Nısırdol, Bal el-Rais’i (Başkomutanı) ı.ooo atlı ile beraber Urfa kalesine gönderip, Salman’ı, karısı ve çocukları ile beraber yanına getirtti ve ona kıymetli hediyeler verdi. Muvaffakiyetsizliğe uğrayan Udair, Balel-Rais’le (Başkomutanla) hileli bir ittifak akdetti ve onu gizlice öldürmeyi düşündü. Bundan haberdar olan Balel-Rais, şehrin dışında ziyafete oturdukları bir sırada, emir Udair’i öldürdü ve bütün Urfa şehrine hâkim oldu. Udairin karısı, kocasının öldürüldüğünü görünce, Balel’e karşı cesaretle mukavemet gösterdi. Siyah bir bayrak kaldırdı ve bütün Arap milleti içinde bir yaygara çıkarıp:

“Kürtler gelip Arapların baba yurdu olan şehri zapt ettiler ve kocam emir Udair’i öldürdüler” diye haykırdı. O, bu suretle birçok adamı başına topladı ve Balel’e karşı yürüdü. Bunu haber alan Nasırdol, büyük bir ordu ile beraber Arapların üzerine yürüdü. Udair’ın karısı da Nasırdol’a karşı yürüdü ve şiddetli bir muharebeden sonra onu firara mecbur kıldı. Sonra, Balel-Rais’e karşı yürüyüp, kaleye karşı şiddetli bir hücum yaptı. Vahim bir vaziyet içine düşen Balel, Nısırdol’a haber gönderip, keyfiyeti ona bildirdi ve gerek kendisinin, gerekse bütün Kürtlerin büyük tehlike içinde olduklarını söyledi. Kendisi de nâçâr bir durumda bulunan Nasırdol, Salman’ı Urfa kalesine gönderdi ve Balel’i kendi şehri olan Miafargin’e getirtti. Fakat Udair’m karısı her gün Salman’a karşı hücumlarını durdurtmuyordu. Bunun yüzünden bitkin bir hale gelen Salman, Samusat’a Gorg tesmiye edilen Romah prens Maniag’a bir mektup yazarak:

“Roma İmparatorundan benim için bir rütbe ve eyalet temin edersen, Urfa’yı sana teslim ederim” dedi. Maniag bundan çok memnun kaldı ve bütün istediklerini Roma İmparatorundan temin edeceğine ve irsî olmak şartı ile bir eyaletinin hâkimiyetini kendisine vereceğine dair yeminle söz verdi.

Bunun üzerine Salman, Maniag’ı çağırıp Urfa kalesini ona teslim etti. Maniag, 400 adamla beraber yola çıkıp, geceleyin gizlice kale kapısının önüne geldi. Maniag’m geldiğini Salman’a haber verdiler. Salman, kale anahtarı elinde olduğu halde Maniag’ı karşıladı, onun önünde eğildi ve kaleyi ona teslim etti. Salman, aynı gecede, karısını ve çocuklarını alıp Samusat’a gitti. Müslümanlar, Maniag’ın geldiğini duyunca, muazzam bir ordu ile Urfa’ya karşı yürüdüler ve şiddetli bir harb açtılar. Şehirde bulunan Müslümanlar dışarı çıktılar. Fakat Süryanîler büyük S. Sofi kilisesine toplanıp oraya kapandılar. Çünkü bunlar karılarının ve malik oldukları çok miktarda altın ve gümüşlerinin gasp edileceğinden korkarak, kaleye girmeğe cesaret edemediler. Fakat birkaç gün sonra, bunların büyük bir kısmı, servetleriyle beraber yandılar, kalanlar da kaleye Maniag’m yanma iltica edip kurtuldular. Zira Müslümanlar S. Sofi kilisesine şiddetli bir hücum yaptılar. Şimal tarafında makineler kurup kiliseyi şiddetle dövdüler ve onu temelden sarstılar. Sonra, içeriye ateş attılar ve birçok insanı, orada biriktirilmiş olan şehrin bütün eşya ve erzakı ile beraber kül ettiler.

 

[1] Theophane’ın müzeyyili, Samosat’ın, imparator Constantin Porphyrogtfnfete’in sedir başısı (Accubiteur)olan haremağası Basile tarafından zapt edildiğini yazmıştır. Bu sefer, 958 tarihinde yapılmıştır. Mateos’un yazdığı sefer, şehrin işgalini hemen takip etmiş ve Araplar şehri ele geçirmişlerdir. Buna göre, Arap seferi ertesi sene vuku bulmuş olsa gerektir. Şehri işgal eden Arap ordusunun kumandanı, Tağlib ailesinden Hamdun’un oğlu Hamdan’ın torunu ve Abdullah Ebu’l-Heyca’nın oğlu Seyfü’d-devle Ebu’l-Hasan Ali idi ki bu zat Halep’te hüküm sürüyordu. (ED. DULAURİER).

[2] İbn Şebl, Beni Kilab Arap aşiretine mensuptu. Hamdanîlerden sonra Haleb’e hakim olan Merdasîler bu aşiretten inmişlerdir. Otheir (Udair) Beni Numayr aşiretine, Nasru’d-devle de Mervan hanedanına mensup idiler (ED. DULAURtER.

[3] Mervan’ın oğlu, Ebu Nasr Ahmed Nasru’d-devle. Mervan soyundan Diyanbekir, Amid, Miafargin, Hısnıkefa ile birçok civar şehirlere Hamdanîlerden sonra hâkim olmuştur. Malazkirt, Hılat ve Arceş şehirlerile Van gölünün şimali şarkisinde bulunan bütün bölgeler dahi bu hanedana aitti. (ED. DULAURtER).

DEVAM EDECEK