“ Alışkanlıklar, anahtarı yitirilmiş kelepçedir. “ demiş Periks. Ne güzel de demiş. Çünkü zaman zaman hissettiğim “ kapana kısılmışlık “ duygusu beni çıldırttığında bu sözü anımsatıyorum kendime. Böylece yalnız olmadığımı anımsıyorum. Çünkü yine biliyorum ki; özlü sözler söyleyenin dışında onay bulmasa böylesine literatürde kabul görmez. Öyleyse diyorum “ yalnız değilsin “. Bir sürü insan değişik zamanlarda, hatta bazen eş zamanlı aynı şeyleri hissediyor. Biraz olsun rahatlıyorum o zaman. Daha doğrusu “ kendimi ikna etmek “ için bu kadar uğraştıktan sonra, öylesine yorgun düşüyorum ki; teslim olmaktan başka çarem kalmıyor.
Biraz önce de aynen öyle oldu. Bayram tatilinde annemi ziyarete gittim. Dün akşam geç vakit döndüm eve. Bu sabah da rutin ve tanıdık günlük yaşamın içinde bir an nefes alamaz hale geldim. Duygularım karmakarışık sıkıştırdı kalbimi. Şükürler olsun, çare var! Yaz, geçsin. Öyle de oldu. Şimdi daha iyiyim.
Alışkanlıklar söz konusu olduğunda aklıma bir sürü öykücük gelir. Fakat şu an derin bir oh çekip rahatlamışken hemen aklıma bir fıkra geldi.
“Adam, deve pazarından bir deve alır. Tam gideceği sırada satıcı ikaz eder: “ Bu devenin bir huyu var. Oh deyince gider, kelle deyince durur. “ Adam devesine biner ve yürümesi için oh der. Deve yürümeye başlayınca, daha hızlı yürümesi için; oh, oh, oh diye sıralar. Deve koşmaya başlar. Az sonra önlerine bir uçurum çıkar. Deve habire koşar. Adam ne yapacağını şaşırır ve son anda hatırlayarak, kelle diye bağırır.
Deve tam uçurumun önünde zınk diye durur. Korku ve heyecandan kan ter içinde kalan adam, elini alnına götürerek derin bir oh çeker…”
Benim hesap da o hesap; tam derin bir oh çektim, rahatladım derken bir de baktım ki aklımdan geçen yapılması gerekenlere yetişmek mümkün değil. Onca gün birikmiş işler. Anlayacağınız kurtuluş yok.