Ne güzel bir deyiştir çifte kumrular. Aslında kıskançlıktan pek de içten söyleyemediğim. Genelde ben de böyle olur. Yaşayamadığımı düşündüğüm alanlarda pek de imrenme kısmında kalamam açıkçası. Böyle yaşasın kötülük dediğim anlarda abarttığımı düşünürüm. Çünkü öyle ya da böyle benim de özel hissettiğim anlar oldu. Yoksa o kadar yana yıkıla özlem duymam bilmesem tadını. Fakat yanılsamam benim dışımda, görüntüde gördüklerimin hep o anlarda kaldığını düşünmek.
Ya hep ya hiç! Ya hep öyle göz göze diz dize olmalıyım ya da hiç bulaşmamalıyım. Ne kadar delice bir kendine eziyet. Şaka bir yana, gerçekten benim canım çok yanıyor meseleye böyle baktığım anlarda. Neden bu kadar dirençteyim?
Tabii bunda atalarımın payı çok. Beklentilerimi yüksek tutmamdan başlayın da onların tuttukları yasa ortak olmaya varıncaya kadar bir sürü şey sorgulanabilir. Örneğin benim rahmetli anneannem ve dedeme ait bir söylence; “ Kumrular öterken hep ‘çirkini- güzele’, fakat yılda bir kez ‘güzeli- güzele’derlermiş. O da Ali ve Ayşe’ye denk gelmiş.”
Gelmiş gelmesine de, bedeli hep örtbas edilmiş. İşte zamanla fark etsem de çoğu şeyi, ben de örtmüşüm üstünü. Şimdi de sırlar bohçası açıldı.Fakat saçılıp dökülmeden nereye gidilir?! Bilinmez.
Diğer bir çifte kumru da babaannem ve dedem. Fakat babam daha ana karnındayken vefat etmiş büyük dedem. Halam ve babam çok bağlıydılar birbirlerine. Hepsine Allah rahmet eylesin. Kumrularla ilgili halamdan öğrendiğim bir diğer ayrıntı ise; “Kumrular yedi kere öterse o yaz sıcak geçecek demektir.”demişti bir keresinde.
Bakın dengeyi kurmak için, bugün bile sarf ettiğim çabaya.Çocuk halimle çok zorlandığım “hanım hanımcık “ olma hallerine, bugün ben bile katlanamazken başkaları nasıl katlanacak bana?!Gerçekten çok samimi bir talebimdir Tanrı’ dan bu;” Lütfen beni bana bağışla!”